Bir taraftan mecliste, siyasette barış komisyonları kuruluyor öteki tarafta olanca hızıyla ırkçılık körükleniyor. Memleketin bazı statları ırkçılığın sesi olmuş durumda ve barış diyenler ne yazıkki cılız seslerle cevap veriyor bu duruma.
“Kürdü şehrine istemiyorsun, takımını tribününden kovuyorsun, adını ağzına almaya tahammülün yok… Sonra dönüp ‘bölücü kim?’ diye soruyorsun.”
Bu sorunun cevabı zor değil ama rahatsız edici. Ayrıştıran sensin. Bölücü olan da.
Bodrum’daki Amedspor maçında yaşananlar bir “futbol gerilimi” değildi. Bursaspor tribünlerinden Leyla Zana’ya edilen küfürler bir “taşkınlık” hiç değildi. Vanspor maçında sahaya, kente, kimliğe yönelen saldırılar ise münferit falan değil. Bunlar, yıllardır sistemli biçimde üretilen ırkçı iklimin doğal sonucudur.
Siyaset kürsüsünden “Kürt halkı yoktur”denildiğinde, tribünde edilen küfürle arasında öz farkı kalmaz. Biri mikrofonla söyler, diğeri megafonla. Biri takım elbiselidir, diğeri formayla bağırır. Ama ikisi de aynı yerden konuşur: korkudan.
Irkçılık cehalet değil, tercihtir. Bu ülkede ırkçılık bir “bilinçsizlik” hali değil, bilinçli bir yönetim tekniğidir. Sermaye düzeni emekçileri yan yana getiremediği her anda kimlikleri karşı karşıya diker. Türk işçiye Kürt’ü düşman gösterir, Kürt işçiye devleti. Sonuçta ne olur? İkisi de patronu görmez.
“Ekonomi kötü ama önce vatan” denir.
“Ekmek yok ama bayrak var” denir.
Bu cümlelerin tamamı sınıfsal bir sis perdesidir.
Çünkü gerçek şudur: Bu ülkede Kürt olduğu için öldürülen de işçidir. Türk olduğu için yoksullaştırılan da.Ama ırkçılık, bu ortaklığı görünmez kılar.
Birlikte yaşam tribünde başlamaz.
“Birlikte yaşayalım” diyorsun ama Kürt’ün takımını istemiyorsun.
“Barış” diyorsun ama Kürt’ün diline, adına,hafızasına tahammülün yok. Bu bir çelişki değil, ikiyüzlülüktür.
Birlikte yaşam küfür etmemekle başlamaz. Eşitlikle başlar.
Eşit yurttaşlıkla, eşit emekle, eşit söz hakkıyla.
Kürt’ü tribünden kovup fabrikada yanına çağırmak istiyorsun. Kürt’ü şehirden sürüp şantiyede sömürmek istiyorsun. Bunun adı birlikte yaşam değil; zorunlu tahammül rejimidir.
Açık konuşalım , Kürt’e yönelen her ırkçı saldırı, Türk emekçisinin de zinciridir. Bugün Amedspor’a saldıran akıl, yarın grevdeki işçiye de saldırır.
Bugün tribünde küfür eden dil, yarın sendikayı hedef alır.
Mesele yalnızca Kürt meselesi değil. Mesele sınıf meselesidir. Irkçılıkla bu ülke bir arada kalamaz.
Eşitsizlik üzerine kurulan hiçbir “birlik” gerçek değildir.
Birlik zorla olmaz.
Birlik inkarla hiç olmaz.
Birlik ancak eşitlikle olur.
Bunu başaramadığımız sürece bu ülkede barış olmayacak. Bu yüzden barış da sınıfsaldır diyoruz. Irkçılığın yükseldiği dönemlerde sömürü de en yüksek seviyesine ulaşır.

YORUMLAR