**’İşçi Sınıfı Burjuvazi ile Barışabilir mi?”**
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. İnsanlık bu tarihi, 1939’da Hitler faşizminin Polonya’ya saldırısıyla başlayan İkinci Dünya Savaşı’nın kara günü olarak belleğine kazıdı.
Sosyalist hareketlerin mücadelesiyle 1960’lardan itibaren “Dünya Barış Günü” ilan edildi. Yani bu gün, burjuvazinin değil; işçi sınıfının, halkların, ezilenlerin günüdür.
Türkiye’de “barış” lafı çok edilir. Ama çoğu kez içi boş, sınıfsal gerçeklerden kopuk bir kavram gibi sunulur.
İktidar, kendi bekası uğruna barışı bir sopa gibi kullanır: Bir gün barış komisyonları kurar, ertesi gün cezaevlerini siyasi tutuklularla doldurur.
Bir yandan “kardeşlik” nutukları atarken, öte yandan Suriye’de, Irak’ta savaş çığırtkanlığı yapar. Yani burjuvazinin barışı, sermayenin güvenliği ve iktidarın devamıdır.
Bugün Türkiye’de binlerce siyasi tutuklu hâlâ hapiste. Gazeteciler, akademisyenler, sendikacılar… En barışçıl talepleri dile getirdikleri için ağır cezalarla yargılanıyorlar.
Barış Akademisyenleri hala mesleklerinden ihraç edilmiş, birçoğu sürgünde yaşamaya mahkum. Bu tabloda “barış”tan söz edenler, gerçekte kendi iktidarlarını tahkim eden bir sahte barıştan bahsediyor.
Marksist bakışla barış, silahların susmasıyla sınırlı değildir. Gerçek barış, işçinin emeğini sömüren düzenin sona ermesi, halkların kardeşliği, eşit yurttaşlık, sömürüsüz bir yaşamdır.
Burjuvazi ile işçi sınıfı arasında kalıcı bir barış olamaz; çünkü burjuvazinin varlığı işçinin artı-değerini sömürmesine bağlıdır. Bu sömürü sürdükçe, barış yalnızca geçici bir ateşkes, sahte bir vitrin olur.
Bugün emperyalist paylaşım savaşları bölgemizde sürüyor. Filistin’de işgale karşı direnenler, Suriye’de emperyalizmin ve işbirlikçilerin politikalarıyla yaşamı altüst edilen milyonlar, Ukrayna’da büyük güçlerin vekâlet savaşının kurbanı olan emekçiler…
Tüm bu tabloda görülen şudur: Barış ancak halkların dayanışmasıyla, emperyalizme ve kapitalizme karşı ortak mücadeleyle mümkün olabilir.
O yüzden 1 Eylül Dünya Barış Günü, bir temenni değil, bir mücadele çağrısıdır. Türkiye’de barışı savunmak, hapisteki akademisyenlerin, gazetecilerin, gençlerin, Kürt halkının ve baskı,işgal altında ki tüm dünya halklarının özgürlük mücadelesinin yanında saf tutmaktır.
Savaşa karşı barışı savunmak, yalnızca dış politikadaki çığırtkanlığa değil, içerideki baskı ve sömürü düzenine de karşı çıkmaktır.
Gerçek barış, işçilerin ve emekçilerin kendi elleriyle kuracağı sosyalist bir düzendir. Bu yüzden 1 Eylül’de yükseltilen her barış sloganı, aslında sınıf mücadelesinin bir parçası olmak zorundadır.
Bu mücadele anlayışı ile bugün alanlarda barış diye olmalıyız.
YORUMLAR