Mustafa Yalçıner
Şüphesiz yeni keşfedilmiş değil.
Fazla “sert” bulunan sosyalizmi kapitalistler tarafından kabul edilebilir hale getirmek üzere girişilen epey eski bir “yumuşatma” çabası sosyalizmi “demokratikleştirme” işi.
Marksizmin epey çeşitli “sosyalizm” türlerini saf dışı ederek tümü üzerinde teorik zaferini ilan etmesinin ardından kapitalizmin yerini bırakmak zorunda olduğu sosyalizm artık geçersiz sayılabilir olmaktan çıkınca, Marksizmi ve onu yozlaştırma çabalarına tanık olundu.
Marksizm de sosyalizm de yok sayılıp inkar edilemiyordu, öyleyse bozuşturulmalıydı!
Öncesi bir yana ilk girişimlerden biri çoğu kitleselleşip milyonların oyunu alan II. Enternasyonal partilerinden geldi. En bilinen lideri Kautsky olan Alman Sosyal Demokrat Partisi, Avrupa’nın sair sosyalist partileri durumundaki benzerleriyle birlikte sosyalizmi “demokratikleştirmeye” kalkıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın hazırlandığı günlerde rakipleri karşısında kendi ülkelerinin burjuvazilerini desteklemeyi görev bildiler. Zaten yıkmak da neydi, üretici güçler geliştikçe kapitalizm kendiliğinden sosyalizme dönüşecekti. Parlamenter avanaklığı yücelttiler, öyleyse parlamentoda güçlerini koruyup artırarak bu dönüşüme hazırlanmalıydılar! Emperyalizm de zaten izlenen bir politikaydı, yarın bir başka politika izlerdi burjuvazi! Endişelenmek gereksizdi!
Lenin’i “diktatörlük” heveslisi olmakla suçladılar. Kendileri demokrat, sosyalizmleri “demokratik”ti. Anlamı, kapitalizmle sarmaş dolaş olmaktı, ufak tefek eleştirileri vardı ama giderilmeyecek şeyler değildi. Kapitalizm koşullarında yaşamayı, onun sınırlarını sınır bilmeyi benimsediler.
Sosyalizmin bir diğer demokratikleştiricisi Sovyetler Birliği’ni kapitalizm yoluna sokan Kruşçev’dir. Temel bir yaklaşımı “Kapitalizmle barış içinde bir arada yaşamak”tı. Onunla birlikte, SB kapitalizmle “barışçıl bir yarış” sürdürecekti artık. Onun sosyalizm olmaktan çıkarmaya giriştiği sosyalizmin barışçıllaştırılıp demokratikleştirilmesinin anlamı da Kautsky ve benzerlerininkinden farksızdı: Ülke içinde restorasyonuna girişilip dünya ölçeğinde uzlaşılan kapitalizmin yüceltilmesi.
Kruşçevle sosyalizmin yenilgiye uğratılmasının ardından kimisi görünüşte onu eleştirerek, kimisi sosyalizmi “Eksik ve hatalarından arındırmaya” soyunarak çok sayıda “demokratikleştirici” sökün etti. Sonuncular Habermas ve Zizek gibileridir.
Sanki sosyalizmden daha demokratiği varmış, bulunabilir ya da keşfedilebilirmiş gibi, tümü sosyalizmi “demokratikleştirme” ile uğraştı, uğraşıyor. Stalin’i diktatörlükle suçlayarak başladılar. Sonra sözü Lenin’in diktatörlüğüne getirdiler. En son Marx suçlanır oldu. Proletarya diktatörlüğünü o formüle etmiş; onun kapitalizmden komünizme geçiş dönemi olduğunu söylemişti. Lenin geliştirip yaşama geçirmiş, sosyalist inşayı ise Stalin yürütmüştü.
Kapitalizm, sömürü demektir; hele tekelci ve emperyalist dönemiyle birlikte iyice daralan bir azınlığın geniş işçi ve emekçi kitleler üzerindeki egemenliğidir. Ortası olmamacasına, sosyalizm ise tersidir, büyük halk çoğunluğunun son derece küçük bir azınlık üzerindeki egemenliğidir. Hangisi demokratiktir? Küçük bir azınlığın büyük çoğunluk üzerindeki egemenliği mi, çoğunluğun bu küçük azınlık üzerindeki egemenliği mi?
Sosyalizmin demokratikleştirilmeye ihtiyacı yoktur! Çünkü ondan demokratiği yoktur!
Yine de örneğin Z. Mamdani “demokratik sosyalizmi” savunarak New York Belediye Başkanlığını kazandı. Kanıtladığı, sosyalizmin demokratikleştirilmesinin gerekli ve halkın talebi olduğu değildir, ama hangi sıfatla takdim edilirse edilsin, hem de ABD’de sosyalizmin hâlâ geniş halk kitlelerinin özlemi olduğudur. Onun sosyalizmin “demokratiğini” savunmasının ne menem şey olduğu kısa sürede görülecektir. Zararı, yine sosyalizm adı verilerek aldatılmış olan işçi ve emekçilerin yeni bir hayal kırıklığı ve belki bu kez aşırı sağa yönelebilmesi olacaktır. Onun sosyalizmi “demokratikleştirmesi”nin anlamı da aynısıdır: Sosyalizmin sözünü ederek Amerikan kapitalizmini kendi “evi” bilmek!
Türkiye’de en son Öcalan, onca Marx suçlamasının ardından “demokratik sosyalizm”in sözünü etmiştir. Onun da çağırdığı mevcut kapitalist sisteme katılmadır, “devletle bütünleşme”dir!
