“Reformdan Devrime: Engeller ve Çıkış Yolu”**
Bugün hâlâ bazı çevrelerde, “her illegal örgüt devrimcidir, her legal örgüt reformisttir” gibi basit şablonlarla siyasal ölçüm yapılmaya çalışılıyor.
Oysa devrimcilik ya da reformistlik, örgütün hukuki statüsünden değil, sınıf mücadelesine yaklaşımından, nihai hedeften ve pratikte aldığı tutumdan anlaşılır.
Tarih, bu ayrımın sadece teorik metinlerde değil, yaşamın en sert sınavlarında netleştiğini sayısız kez gösterdi. Bolşeviklere bakınız.
Geçmişte, Marx ve Engels, 19. yüzyılın sonunda Alman Sosyal Demokrat Partisi içindeki reformist kanadı, nihai devrim hedefini terk ettikleri, sınıf mücadelesini burjuva yasallığa hapsettikleri için teşhir etti.
Lenin, İkinci Enternasyonal liderlerini, emperyalist savaşta kendi burjuvazilerinin safına geçtikleri için “sosyal-şoven” ve “revizyonist” ilan etti.
Rosa Luxemburg, reformizmi, “devrimin yerine ikame edilen yanılsama” olarak tanımladı.
Bugün, Reformizm, çoğu zaman devrimci söylemlerle maskeleniyor. “Kitlelerin hazır olmadığı” bahanesiyle devrimci hedef erteleniyor; reformlar nihai amaç haline getiriliyor.
Revizyonizm ise Marksizmi “yeniden yorumlama” iddiasıyla, devrimci özü törpüleyip burjuva düzenle uyumlu hale getirme pratiğinde ortaya çıkıyor.
Bu çizgiler, hem legal hem illegal örgütlerde görülebiliyor. Statü değil, pratik belirleyici oluyor.
Küçük örgütler, çoğu zaman varlıklarını korumak için dar grupçu refleksler geliştiriyor.
“En devrimci benim” sekterliği, farklı yapıların birbirini düşmanlaştırmasına, ortak alanlarda birleşememesine yol açıyor.
“İşçi sınıfı adına” konuşup tek bir işçiyi örgütleyemeyen, toplumsal kalkışma anlarında tek bir işçiyi bile sokağa çıkaramayan yapılar, devrimci sıfatını sadece kağıt üzerinde taşıyor.
Teorik metin üretmek elbette önemlidir; ama teori, pratiğin sınavından geçmediği sürece devrimci değer taşımaz. Lenin’in de dediği gibi: “Teori, ancak kitle hareketine kılavuzluk edebildiği ölçüde devrimcidir.”
Devrimci partiyi devrimci yapan nedir?
Bir partiyi devrimci yapan; illegal veya legal olması değil, şu temel özellikleri pratiğe geçirebilmesidir:
1. İktidar ve devrim hedefinden asla vazgeçmemek.
2. Sınıfla bağını en sağlam temelde kurmak ve bu bağı sürekli beslemek.
3. Sınıf içinde örgütlenmesini hiç aksatmamak, sadece “işçi davası” adına değil, doğrudan işçilerin kendi mücadelesini örgütlemek.
4. Öncülerini iyi yetiştirmek, ideolojik sağlamlıkla pratik beceriyi birleştirmek.
5. Geniş işçi ve emekçi yığınlarıyla bağ kurmak ve bu bağı toplumsal kalkışmalarla buluşturmak.
6. Kitleler içinde etkisini artırmak, devrimci programını onların somut talepleriyle birleştirmek.
7. Her mücadele alanında yer almak, kendini dar alanlara hapsetmemek.
Bugün, bu ölçütlerin tamamını yerine getiren bir parti henüz yok.
Bir yanda, sistemin sınırları içinde siyaset yapan ve bu siyaseti sınıfla buluşturamayan legal yapılar; diğer yanda, “illegal” statüsüne sığınan ama pratikte tek bir işçi örgütleyemeyen, kitlelerle bağı kopuk yapılar var.
Devrimcilik, hayatın içinde sınanır.Devrimcilik, yalnızca teorik doğrulara sahip olmakla değil, bu doğruları hayatın içinde sınamakla anlaşılır. Bir örgüt veya kişi:
* Mücadelenin her alanında var olabiliyorsa,
* Kitlelerle ve sınıfla gerçek bağlar kurabiliyorsa,
* Nesnel koşulların gerektirdiği esneklikle hareket ederken nihai hedeften sapmıyorsa,
* Acıları, kayıpları ve bedelleri gerçekten yaşamışsa,
ona “reformist” ya da “revizyonist” damgasını teorik şablonlarla vurmak kolaycılıktır. Çünkü asıl ölçü, hayata karşı verilen cevaptır.
Grupçuluğu aşmadan devrimci parti kurulamaz.
Grupçu, sekter yaklaşımlar, işçi sınıfının gerçek partisinin önündeki en büyük engellerden biridir.
“Ben en doğrusunu söylüyorum” diyerek bölünmek,
Küçük ayrıntılardan onlarca yapı yaratmak,
Emeğin birleşik mücadelesini örgütleyememek,
işçi sınıfının devrimci partisinin doğmasını engeller.
O parti, ancak teoriyi özümseyip pratiğe geçiren, sınıfın her kesiminde kök salan, kitle mücadelesini iktidar hedefiyle birleştiren bir örgüt olabilir.
1918 Almanyası, SPD (legal parti), savaş sırasında kendi burjuvazisini destekledi, devrimci dalgayı bastırdı. Spartakistlerin (Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht) ayaklanmasını kanla boğdu.
Aynı dönemde illegal koşullarda faaliyet yürüten ama işçi sınıfıyla bağını güçlendiren Spartakistler, kısa sürede büyük etki yarattı; fakat yeterli örgütsel güç olmayınca yenildiler.
Legal olmak reformizme sürükleyebilir; ama illegal olmak tek başına devrimci başarı garantisi değildir.
1973 Şili, Allende’nin başındaki Halk Birliği hükümeti legaldi, ama programı reformistti: Kapitalist düzenle uzlaşma, ordunun “tarafsızlığına” güvenme…
Sonuç: Askeri faşist darbe, on binlerce devrimcinin katli. Kitle desteği olan legal bir hükümet bile, devrimci strateji yoksa karşı-devrim karşısında çöker.
1980 Türkiye, 1970’lerde DİSK ve devrimci sol, hem legal hem yarı-illegal alanlarda örgütlendi. Ancak parçalı yapı, sekterlik ve grupçuluk birleşik bir devrimci merkez yaratamadı.
Darbe geldiğinde ne legal sendikal güç ne illegal örgütler darbeye karşı kitleleri seferber edebildi.
Legal-illegal bütün araçlar, tek bir devrimci stratejide birleşmediğinde, iktidar hedefi kağıt üzerinde kalır.
Ne sadece illegal olmak devrimci yapar, ne sadece legal olmak reformist.
Devrimci olan, iktidar hedefiyle sınıfa önderlik edebilmek; reformist olan, bu hedefi terk etmektir.
Revizyonist olan, Marksizmi burjuvazinin sınırlarına uydurmaktır.
Ve asıl sınav, teorik metinlerde değil, sınıf mücadelesinin gerçek alanlarında verilir.
Bu sınavdan geçemeyen hiçbir yapı, kendine “devrimci” dese de, tarihin terazisinde devrimci olarak anılmaz.
Bugün görev nettir:
Sınıfın gerçek partisinin inşası için, legal- illegal bütün mücadele araçlarını devrimci bir stratejide birleştirmek, grupçuluğu ve sekterliği tarihin çöp sepetine atmak, emeğin birleşik gücünü örgütlemektir.
Ne sistemin izin verdiği kadar “solculuk” ne de yalnızca yasadışılığın kabuğuna çekilmiş dar örgütler…
Bizim yolumuz, iktidar hedefini bir an bile unutmadan, fabrikada, maden ocağında, atölyede, tarlada, plazada,mahallede işçi sınıfıyla omuz omuza örgütlenmek, her hak mücadelesini devrim yoluna bağlamaktır.
Unutmayalım ; Devrim, en çok da teorik olarak netlik karşısınds sınıfla ve kitlelerle birleşebilenlerin eseridir.
20.yy da değiliz burjuvazi her yönüyle eskisinden daha da güçlü. Bu nedenle bugün parçalanmış gücümüzü birleştiremezsek, yarın tarih bizi unutacaktır.
Ama sınıf mücadelesinin bütün direniş ve mücadele alanlarıyla birleştirebilirsek , sınıfın zincirlerini de, bu düzeni de parçalayacağız!
YORUMLAR