Aslında hep birlikte yan yanayız ve aynı dünyadayız. Ama nedense hep birbirimizi çok ama çok özlüyoruz.
Çünkü yakın sandıklarımızla çok ama çok uzağız aslında..
Ve özleyip, yetişmek, ulaşmak istediklerimize, bastırmadığımız duygularımıza, arzularımıza bir türlü ulaşamıyor ya da çölde serap görmüş gibi ulaştığımızı sanıp, Aslında hep beraber olmayı istiyoruz, birbirimizden bıkıp adına baskı, bıkkınlık ya da kıskançlık nedeniyle daha da uzaklaşırken..
Sabah uyandığımızda açtığımız pencereden giren temiz havanın istediğimiz, arzuladığımız olduğunu bilmeden onu sadece bir anlık nefes için içimize çekip, kirleterek geri verdiğimizde aslında o çok aradığımızı, sevdiğimizi özlediğimizi ne kadar kolay ve basitçe kenara fırlattığımızı anlamayız ne aradığımızı bilmeden yaşam kaynağımızı tükettiğimizi fark etmeden.
Ve daha dün değil miydi ‘Beter özledim Ardahan’ı deyip, Ardahan’a gideyim’ diye diye hayata göz yuman Şair Yusuf Ziya Kaya’yı özleyeceğimiz bugün gibi bitmek üzere olan yılı beklerken birçok sevdiğimiz kayettiğimizi unutup, yeni bir yıla daha merhaba demek.
İşte budur, ‘beni özledin mi?’ diye sorgulayıp cevabını bir türlü alamadığımız seni çok özledim demeye bile zorlandığımız şu özlediklerimizden mektuplar getiren postacı Attila (Ato) Alan’ı da kaybettiğimizi de duyup ‘A bu meymenetsiz yerde ölürsem at kamyona Ardahan’a gideyim’ diye diye şu fani dünyada bir cumartesi yazısını bitirdiğim sırada çekip giden Yusuf Ziya Kaya’ları şimdiden özlediğimiz gibi..
YORUMLAR