Şu anda severek kullandığım, gitmek istediğim yere beni yolda bırakmadan götüren benden yorgun aracımın plakasının yabancısı olmadığı ve bir süre okul eğitimimi aldığım, çokda bağımsız olmayan, başkanı gece yarısı atılan bir imza ile sıkça değişen Merkez Bankasının taşanacağı denilen ama her an yaşanacak depremle yerle bir olacağı söylenen İstanbul’a taşınır mı taşınmaz mı diye tartışıldığı, ülkenin kurucusunun anıtının olduğu başkent 06 plakalı Ankarada’yım.
Gerçek gazeteci dediğimiz ama benden beter bir stresle hak edilen şekilde yapılmasına çabalanan gazeteciliğin tüm zorluklarını da yaşayan meslektaşım Selma Kara hocamın başında olduğu Bülten TV’nin yeni stüdyosunun tamamlanıp deneme yayınlarını bitirdikten sonra normal yayına geçişi dolayısıyla, gerek meslektaşımla iş birliği, gerekse o bilinen havuzlu, beslemeli TV istasyonlarının alt yapısından daha iyi bir alt yapıya sahip olduğunu görüp, inandığım Bülten TV’nin dijitalden ulusala geçiş çalışmalarına vereceğim omuzla geldiğim başkent Ankaradayım..
Ve başta memleketim 75 plakalı Ardahan olmak üzere çoğu kentin, gözümden ırak denilen o başkentte, Mayıs 14’te yapılacak seçim nedeniyle her zamankinden daha olağanüstü siyasi hareketlilik olmasına rağmen İstanbul trafiğiyle mukayese ettiğimizde bir hayli sakinlikle ‘merhaba’ dediğim Ankara’da dikkatimi çeken ilk şey geniş caddelerinin etrafını saran yeni gökdelenleriyle birlikte külliye, Saraya benzetilen bir çok yeni kamu binasının ve bakanlıkların içinde bulunduğu güzel bir şehir planına sahip olduğu hemen fark ediliyor.
Bu duygularla girdiğim bu kentte yıllar önce okuduğum okulun bulunduğu Ankara Öveçler semtine girip, gecenin ışıldayan sokak lambalarının karanlığında gelip, Bülten Tv’nin stüdyosuna girerken Çankaya ve TBMM’nin bulunduğu alanın tam ortasında olduğumu öğreniyordum yani parti kapılarında sıraya girip, “beni vekil olarak Ankaraya gönderin” diyenlerden önce geldiğim Ankara’da öğrenciyken simit sattığım Kızılay meydanına, depremzedelerin şu an bulamadığı suları sattığım ulus meydanına ve son günlerde ortaya atılan iddialarla onun orada olmadığı belirtilen Anıtkabir’i gecenin parlayan ışıkları eşliğinde izleyip babam, kardeşlerim ve amcalarım gibi bizi bu dünyada bırakıp giden Makbule yengemin, Abdülkadir amcamın evine gidiyorum.
Ve bir anda yaşadığım soğuk bir duygu eşliğinde gün boyu yaşadığım heyecanın, mutluluğun, güzelliklerin, zorlukların bir anda çekip gittiği ve üzerime basan hüzünle birlikte onların da artık olmadığı eve giriyordum.
Beni evde yalnız bekleyen kuzenim, eli öpülesi öğretmenlerden olan Güven hocanın annesi Makbule yengeyi aratmayan selamı, güler yüzü ve hazır çayı eşliğinde gecenin geç saatlerinde çok yorgun bir şekilde girdiğim o evde bir anda uykum kaçıyor, “İnsanoğlu ne yapıyor?” sorusu ve düşüncesiyle art arda kendime sorular sorarak Güven hocanın hazırladığı çayı birlikte yudumlamaya çalışıyor, çabalıyorum..
Ve yine depremzedelerin tüp gibi bulamadığı, ayakkabı numaralarını bilen bakanın ‘acil lazım’ dediği çay bile boğazımdan geçmiyordu.
Çünkü biz gözü doymayan insanoğlu şu boş dünya da hep kalacakmışızcasına beyhude çabalarken.
Evet bu haftadan sonra başkent Ankara’ya da sık sık gelip, www.bultentv.com de yapacağım “Gazeteci Ankara’da” başlıklı yeni programımın eşliğinde siyasetin kalbinin attığı 06 plakalı kentte siz dostlarla birlikte nabız tutmaya çalışacağım. Bir taraftan heyecanla, diğer taraftan geride kalmış hüzünlerle…
YORUMLAR