İnsan, kendi elleriyle kurduğu dünyadan yorulursa, neye yaslanır? Ya kendi elleriyle çizdiği sevdası onu yorarsa?
Toprağa mı, rüzgâra mı, geceye mi? Ben yorulursam, kendime yaslanırım. Ellerimle yoğurduğum, harcına terimi, sesimi, umudumu kattığım ve sonra ellerinden kayıp giden bir dünyaya…
Ne zaman gökyüzü ağırlaşsa omuzlarıma, ne zaman ayaklarımın altındaki yol, ayazda titreyen bir ip gibi incelse, işte o zaman geriye çekilmem.
Çünkü ben yürümeyi, düşmeyi ve yeniden kalkmayı bilirim.
Ama ne çok yordu beni… Kendi ellerimle inşa ettiğim, emekle büyüttüğüm o büyük, o koca inançla bağlandığım.
Kollarımla taşıdığım, gecelerce üstünde düşündüğüm, harf harf beynime kazıdığım…
Sabahları uyanır uyanmaz, ilk nefesim gibi içime çektiğim o kavga, benim, kavgam gibi sevdiğim o umut, mutluluk .
Yoldaşlarımla yan yana durduğumuz, taşın altına elimizi koyduğumuz, sokaklardan geçerken duvarlarına yazdığımız kelimeler gibi …
Bir zamanlar aynı sofrada ekmeği bölüştüğüm, aynı türküyü söylediğim , beni geride kalmış sayıyor.
Bir meşe ağacı gibi kök salmanın, rüzgârı sırtlamak kadar güçlü olmanın ne demek olduğunu iyi bilenim.
Oysa ben bilirim, yol uzundur. Bazıları yorulur, bazıları başka limanlara demir atar, bazıları “gerçekçi” olduğunu söyleyerek eski hayallerini inkâr eder.
Ama ben, yorulursam kendime yaslanırım, kendime sığınırım. Çünkü ellerimi koyduğum her taş, ayak bastığım her sokak, yükselttiğim her ses, benden bir parça taşır.
Ve ne zaman sarsılsam, bana sımsıkı sarılır.
Evet, beni en çok o yordu. Ama bu yorgunluk, toprağı kazıp nasırlanan işçinin yorgunluğu gibidir.
Beni yere sermez, beni dizlerimin üstüne çökertmez. Aksine, daha sıkı bastırır toprağa, daha sert kavratır yumruğumu.
Çünkü ben, tıpkı bir nehir gibi, akmayı, taşmayı, kendi yatağımı açmayı bilirim.
Ve nehirler, geriye akmaz.
YORUMLAR