**”Yanlış Yerde Durmanın Bedeli”**
Geçmişte üyesi olduğum sosyalist partinin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP adayını destekleme kararını, yalnızca bir “demokrasi mücadelesi” olarak tanımladım.
Bu tercihi, parti üyelerine, dostlarımıza ve kendi çevreme “olması gereken” diye aktardım; böylece onları da aynı yönde ikna etmeye çalıştım. O dönemde, faşist blok karşısında geniş bir ittifakın, halkın birikmiş öfkesinin önünü açacağını düşündüm.
Hemen seçim sonrasında yöneticisi olduğum parti adına , CHP nin kazandığı bir belediyeden kurumsal randevu talep ettim. Başkanın özel kalem müdürünü bile aşıp randevu alamadık.
Bu ya CHP nin kurumsal tercihi yada özel kalem müdürünün keyfi uygulaması idi. Bunu öğrenemedik. Bizim gibi diğer sosyalist parti ve özneler de aynı şeyi yaşadı.
Ancak bugün görüyorum ki, bu karar sınıfsal ölçütlerden çok, düzen içi dengelere yaslanıyordu.
O günkü gerekçelerimiz, CHP’nin gerçek karakterini ve sınıfsal konumunu göz ardı ediyordu. Bugün elimizde acı ama öğretici bir tablo var: CHP’li belediyelerde işçi kıyımları artıyor, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma devam ediyor.
Söz konusu belediyelerde işçi haklarının korunması bir yana, emek düşmanı uygulamalar bizzat “demokrat” diye sunulan yönetimlerce hayata geçiriliyor.
Kürt halkına karşı CHP seçmen tabanının sergilediği önyargılı ve zaman zaman açıkça düşmanca tutum, sadece bireysel fanatizm değil; partinin ulusal sorun karşısındaki resmi çizgisinin de bir yansımasıdır. Bu çizgi, halkların eşitliği ve özgürlüğü temelinde bir çözüm perspektifine sahip değildir.
Seçim sürecinde “demokrasi güçleri” söylemiyle umut bağladığımız CHP, bugün sağcı adaylarla seçimlere girmeye, hatta kimi yerde sağcı-muhafazakâr politik figürleri vitrine yerleştirmeye devam etmektedir.
Programla, net taleplerle halkın karşısına çıkmaktan özellikle kaçınan bir partiyle yan yana durmanın, sosyalistlere hiçbir ideolojik kazanım sağlamadığı açıkça ortadadır.
Bölgesel savaşların ortasında, NATO’ya ve emperyalist askeri üslere karşı tek bir net tutum geliştirmeyen; eğitim ve sağlıkta kamucu politikaları ağzına almayan bir partiyi, “faşizme karşı barikat” diye savunmak, sosyalist hareketin kendi programını erozyona uğratmıştır.
O gün, bu gerçekleri görmezden gelerek, emekçi halkın çıkarlarını burjuva muhalefetin seçim stratejisine yedeklemiş oldum.
Bugün, geçmişteki bu tavrımın sınıfsal anlamını net olarak görüyorum: Devrimci siyaseti, burjuva demokrasisinin sınırlarına hapsederek, emekçilerin bağımsız politik hattını zayıflattım.
Sosyalistlerin görevi, kitleleri burjuvazinin ilerici kanadına yönlendirmek değil; kendi sınıf programıyla, halkın kendi gücüne güvenini inşa etmektir.
Bu özeleştiriyi, kendi hatamdan ders çıkararak, bundan sonra her koşulda sınıf bağımsızlığını savunacağımı, düzen içi partilerin kuyruğuna takılmayacağımı ilan etmek için yazıyorum.
Demokrasi mücadelesi, ancak halkın kendi örgütlü iradesiyle, kendi talepleri ve programı ekseninde yürütüldüğünde gerçek anlamına kavuşur.
Bu bugün kendi adıma doğruda durmak için yapmam gereken zorunlu bir özeleştiridir.
YORUMLAR