Son olarak İtalya’da Mosolli’nin torunları, ırkçı/faşist ‘İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin(Giorgia Meloni) kazanması, bizi bir kez daha, ne oluyor sorusunun yanıtını aramaya itmiştir.
Yine yakın geçmişte, İsveç’te, Neo Nazi ‘İsveç’in Demokratları’ partisinin kazanması olayını yaşamıştık. Parti yüzde 20’yi geçerek ikinci oldu ama iktidar olmaları kesin.
Fransa’da, son başkanlık seçimlerinde yarış için Emmanuel Makron ile faşist Marine Le PEN ikilisi kalmıştı. Haliyle sol ve Sosyalistler de Makron’u desteklediler ve seçimi kıl payı liberal aday Makron kazandı.
Macaristan’da sağcı, muhafazakar, faşist Viktor Orban yıllarca iktidarda.
Almanya’ da yine sağın/faşizmin yıldızı yükselmekte.
Amerika’da ise, Tramp’ın dört yıllık iktidar çılgınlıklarını, iktidarı terk etmeme inadını yaşadık.
Brezilya’da, Bolsanero’nun iktidarı da diğerlerinden pek de farklı değil.
Sağ, faşist, ırkçı parti ve hareketlerin yükselişinin bir nedeni, sol ve sosyalistlerin zayıflığı ise diğer bir nedeni de merkez liberal sağ siyasetin krize çare olamaması ve kitleler nezdinde güven yitirmesidir.
Gramsci’nin söylediği gibi, “eskinin ölmekte olduğu ama yeninin doğmak için beklediği” bir süreçten geçmekteyiz.
Bugün ne yazık ki, sol, sosyalist, kamucu siyasal duruşların, gerek hedeflerini gerekse değerlerini etkili normlar çerçevesinde sunmaktan, örgütlemekten yoksun ve zayıf kalmasıdır.
Sol genel olarak, ideolojik ve politik merkezler, siyasal duruşlar oluşturmak için yetersiz kalmışlardır. Bir türlü 80’in ölü toprağını üzerinden atamamışlardır.
Reel sosyalizmin yıkılışı ile, kapitalizm, karşıt sistemle rekabet etme avantajını kaybetmiştir.
Her ne kadar tek kutuplu bir sistemin içerisine sokulduysak da, Kapitalizm kitlelerin sorunlarına çare olamamış, gerek siyasal gerekse ekonomik olarak sürekli bir kriz sarmalına sokulmuş durumdayız.
Gittikçe derinleşen bir ekolojik kıyım ve yıkım, süreklileşen ve artan bir yoksulluk, bölgesel savaşlarla artarak devam eden sürekli bir göç/yerinden edilme hareketleri; yaşamı daha da çekilmez kılarken, liberal kapitalist sistemin kendisi de kitleler nezdinde çekim merkezi olmaktan çıkmıştır.
Bu anlamda toplumsal/yığınsal bir arayış oluşmakta, güvensizlik ve gelleceksizlik umutları gittikçe tüketmektedir.
Bugün kapitalizmin merkezinde yaşanan şudur;
Sağ veya sol Liberal parti ve anlayışların, ideolojik ve sistemsel olarak çözüm olamamaları ya da üretememeleri karşısında kitleler gözünde kaybettikleri güven yitimi sonucunda, doğan boşluğu ırkçı/faşist partiler doldurmaktadır.
Sosyalist Parti ve anlayışların da ulusal veya uluslararası bir güç, çekim merkezi olamamaları, yoksulların ve emek kesiminin sözcülüğünü üstlenememeleri sonucunda tam bir keşmekeş ve savrukluk, belirsizlik yaşanmaktadır.
Bu anlamda, ‘yerleşik düzene’ rest çeken, milliyetçi, ırkçı, faşist parti ve hareketlerin popülist söylemlerinin havasına kapılan kitleler nezdinde bir çekim merkezi oluşturabilme imkanı yakalamaktadırlar.
Bu yaşananlar, pek de şaşılacak, anlaşılmayacak bir durum değildir.
Ancak, her ne kadar şaşırmasak da, mevcudu kabullensek de, şapkamızı önümüze koyarak ciddi ciddi düşünme/taşınma zamanını yitiriyoruz gibime gelmektedir…
Recep Memişoğlu
YORUMLAR