Gezi’nin de, Saraçhane’nin de tarihini yapan asıl özne halkın kendisiydi. Bu, bir kere daha bize haklılık ve umut verdi. Bugün de siyaseti sadece iktidarın hamlelerine, Bahçeli’nin tehditlerine ya da Erdoğan’ın açılımlarına bakarak değil; bizzat çoğunluğu emekçi olan halkın iradesine ve eylemine bakarak değerlendirmeliyiz.
Bugün yeni bir “çözüm süreci” adı altında yürütülmeye çalışılan her girişimi, yalnızca saray koridorlarından değil, halkın geçmişteki direnişlerinden süzülen derslerle yorumlamak gerekiyor. Eğer buradan okursak, hem kayyım darbesine karşı Kürt halkının, hem Saraçhane’deki kitlelerin, hem de Gezi’de sokağa çıkan milyonların faşizmi püskürten direnişini görürüz.
Barış için konuşuyorsak, o barışı mümkün kılan kararlı halk hareketlerinden, onların tarih yazıcılığından, direnç ve umut biriktiren pratiklerinden başlamalıyız.
Dolayısıyla, bugünkü Barış Komisyonu’na sosyalistlerin de, CHP’nin de katılması, yalnızca politik sorumluluk değil; aynı zamanda tarihsel bir borçtur. Halkın kritik anlarda sergilediği direngenliği, ferasetini selamlamak ve bu birikime bilinç kazandırmak için… Bu hareketleri sadece “tepki” olarak değil, kurucu bir dönüşümün taşıyıcısı olarak görmek için…
Ancak politik öngörüyle, halkın barış talebini devrimci bir bilinçle buluşturmak, onu “direnişin ötesine” taşımak mümkündür. Bugünkü barış tartışmaları ancak o zaman gerçek anlamına kavuşabilir.
YORUMLAR