Çoğumuzun öyle ya da böyle bildiği çakmak meselesini bir kez daha gündeme getiren Yargıtay üyelerinin, Anayasa Üyelerinin yargılanmasını istediği haberleriyle sarsılan ülkenin içinde olduğu durumun gün geçtikçe daha da zora girdiğini görmek hem üzücü hem de korkutucu..
Çünkü ülke değil dünya hukuk tarihinde görülmemiş bir çıkış yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, tutuklu TİP Milletvekili Can Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyelerine suç duyurusunda bulunmuş kendisinin de en üst karar mekanizması olan mahkeme kararının suç olduğunu ima ederek bugüne kadar alınan kararların altına imza atan Anayasa Mahkemesi Üyelerinin yargılanması gerektiğini belki de hemen tutuklanıp, yurt dışı yasağıyla birlikte tutuklanmaları gerektiğini ima etmesi yeni bir tartışma başlatıp, CHP Kurultayından sonra gerçek gündemi unutturacak olan yeni bir malzeme ortaya atmıştır. Evet, asıl diğer bir skandalın şahsımla ilgili olduğunu ve Posof Kaymakamı ile ilgili yaptığım bir haber dolayısıyla mahkeme kararı olmaksızın telefon görüşmelerimin HTS kayıtlarının ilçe yöneticisinin hatırı için incelemeye alındığı ancak benim üzerime olmayan telefonların takibe alındığını bizzat savcılıktan öğrendiğim ülkemde Anayasal hakların nasıl olup ihlal edildiği yetmez gibi bu Anayasal hakları korumakla görevli hakimlerin bile yargılanması gerektiğini hem de onun en alt birimlerince karar verilebildiğini görmek üzücü bir o kadar da ‘Nereye gidiyor bu ülke?’ dedirten cinsten.. Yazımızın başlığına dönüp, bilinen çakmak hikayesinin yanında bilinmeyen bir çakmak hikayemizi anlatmak isterken çakmağın ne kadar önemli olduğunu da anlıyoruz. Çünkü çakmağın şu an bu yazıyı yazarken üçüncü sigaramı yaktığım esnada, aslında beni ve benim gibi sigara içenleri yakmasının yanı sıra eroin, esrarın kapısına kadar dayandığı okullara giden gençliği de yaktığını her okul önünden geçişimde ellerinde bulunan sigaralarla gördüğüm geleceğimiz olan çocuklarımızı, gençlerimizi de hatırlarken sigara yakan çakmağın bu gidişle sigaraları yakmakla kalmayacağını ortaya koymaktadır. Evet, 12 Eylül cuntasının yönetime el koyduğu dönemlerdi. Yani çakmağın hepimizden alınıp, tek bir kişiye yani bugün denildiği gibi o dönemde beşli çete yani darbe yöneticisinin eline verildiği günlerdi. Babamı almak için köye baskın yapan jandarmanın sardığı evimizin etrafındaki hareketliliği çocuk halimle görüp, telaşlı gözlerle izlerken babamın gözaltına alınıp, dipçiklelerken götürülmek istendiğini ağlayarak izliyordum. Jandarmanın etrafını sardığı ailesiyle helalleşmesine izin bile verilmediği bir sırada o jandarma çemberini yarıp, rahmetli babama ulaşan birini görüyor ve ne yaptığını merakla bekliyor, belki de babamı o çemberden alıp bize geri getireceğini umut ederek yaşananları çaresiz, elleri, kolları yanımıza düşmüş halde izlemeye devam ediyorduk. Ve o adamın evimizin çobanı, yani hayvanlara bakan hizmetli olduğunu anladığımızda o yardığı çemberden çıkıp, babamsız bize doğru gülümseyen bir yüz ile mutlu şekilde döndüğünü görünce daha büyük bir şaşkınlıkla ‘Ne oluyor, ne oldu, niye o yarılmaz denen jandarma çemberini yarmayı göze aldı ve neyi aldı ki mutlu bir yüz ifadesiyle dönüyor?’ diye merakımızı arttıran bir durumla karşılaşıyoruz. Çünkü sade vatandaşlardan biri olan o çobanın, hayvanlarımıza bakan hizmetkarın derdinin babam ya da insan haklarının ihlal edilmesi değil, çakmağıymış.. Yani evimizin çobanının derdinin tutuklanmak için bizden alınıp, götürülen babamı kurtarmak değil, jandarmanın baskınından önce babama verdiği benzinle yanan eski tip çakmağını geri almak için o çemberi yarıp, ‘Fezo amca seni götürüyorlar, geri gelemeyebilirsin senden rica benim sende olan çakmağımı ver de ele git’ demiş ve aldığı çakmağıyla geri gelmişti.. Evet dün olduğu gibi bugün yaşananların yani Yargıtay üyelerinin kendilerinden üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesi Üyelerinin haklarında suç duyurusunda bulunma cesaretini gösterdikleri sürece, cesaret verenin nedeni O çakmak olduğunu ve O çakmağın herkesin elinde değil, bir kişinin elinde olmasıdır dedirten çakmak hikayesine dönelim ve onu da okuyup, dinledikten sonra çakmağın önemini bir kez daha anlayalım diye umut ederim, 85 milyon olan ama beş, bilemediniz on beşinin yaşananlara duyarlı olduğu bu ülkenin halini anlamak için.. Gelelim o bilinen ve çakıldığı an yakan çakmak hikayesine.. Köyün birine eski zamanda bir çakmak getirmişler, çakmak o kadar kıymetli ki, sağı solu yakmaması, yanlış işlerde kullanılmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş. Köylüleri toplayıp bu ateş aletini kime verelim diye sormuşlar, köylüler de muhtarı salık vermiş, ihtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız, demişler. Muhtar çakmağı alınca ateşin sahibi olarak giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar, yalakalar toplanmaya başlamış. Saygı arttıkça muhtarın kibri de büyümüş. Etrafından daha çok saygı bekleyerek daha fazla korku salmaya başlamış. Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş. Dalkavukların da tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış. Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen çerçilerin ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş. Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş. Oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş; “Sizde çakmak yok mu?” Köylüler; “var” demişler, “Peki sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?” Köylüler; “yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?” “Evet, muhtara verdik.” “Eyvah! büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?” “Siz öyle yapmadınız mı?” “Hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik. Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.” “Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız…!” Haddini aşan hiç kimseyi başınıza tac etmeyin..YAZARLAR
TÜMÜ
YORUMLAR