Aslında baktığımızda ’10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak anılan bugünün, 12 Mart 1971 askeri müdahalesine kadar “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlanıyormuş.
Ama bugün ‘hala bilinmeyen dil’ olarak adlandırılan Kürtçe olan birçok köy ve kent isimleri gibi bugünün adı da değiştirilmiş ve gün “Bayram” olmaktan çıkarılmış.
36 yıla gelen gazetecilik hayatımda okuduğum onca yazı arasında en içten ve güzel bir kalemle ele alınan bu bilgiyi de bir dönem Habertürk Gazetesi ve TV’nin Genel Yayın Yönetmenlerinden olan ve zaman zaman www.kueyaadolugaetesi.com adlı haber sitemizdeki köşe yazısına yazılar yazan Gazeteci Oğuz Uçar abimin gece yarısı bana yolladığı günü ve günün içine düştüğü durumu anlatan yazısından anlıyorum.
Ve ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak adlandırılan bugünün 12 Mart 1971 Askeri müdahalesinden önce “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olduğunu havuza düşmeden önce bir dönem muhabirliğini yaptığın Habertürk’ün Habertürk olduğu dönemlerde üst düzey yöneticilik yapan meslektaşım, gazeteci Oğuz Uçar’ın yazını okurken bugünkü yazımın başlığını da bende değiştirip, ‘Çalışmayan Gazeteciler Günü’ olarak ilan ediyorum.
Çünkü ekte sunduğum ve bir kez de benim köşemde okunması ve oncası gibi gazeteci etmeye çalıştığım Baran’ın dizayn ettiği Teknolojik kızımız aracılığıyla dinlenmesi gerektiğini düşündüğüm aşağıda ki yazıyı okuduğumuza da bugünün, ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ adını hak etmediğini, aslında’ Çalışmayan Gazeteciler Günü hatta Dönemi’ olarak ilan edilmeli.
Buna nedense başta kendisine ‘gazeteciyim’ diyenlerin çoğunlukta olduğu bir dönemde, ‘Yazarsam, söylersem, konuşursam falan ele der, filan bele der, iktidar kızar, kredimi, reklamı keser, kızımı işe almaz, aman aman belediye başkan üç kuruşluk aboneliği iptal eder’ diyerek kendi kendisine koyduğu oto sansür psikoloji altında ezilen çalışmayanların gazetecilerin yanında onca baskı ya karşın direnmesi gereken ve çalışmayı bırakan gerçek gazetecileri de hatırlıyorum.
Evet, uzatmadan Hasan Tahsin’i de hatırlatan ’10 OCAK VE TÜRK BASINI’NIN ULUBATLI HASANI’ başlıklı yazıya dönüp, meslektaş büyüğüm Oğuz Uçar’ın ele aldığı yazıyı, birde sizin okumanızı, dinlemeniz ve bugünün dünle karşılaştırıldığında çalışan, çalışmayan gazetecileri de siz, sen, şu an bu yazıyı bir reklam, ücretli bir mesaj vermeyip, beleşten okuyan iş insanı, siyasetçi bir gün kendine de lazım olacak olan medya, basın, gazetecinin ne kadar önemli olduğu ve gerçek gazetecilere neden sahip çıkılması gerektiğini düşünmesini isterken bir şey daha aklıma geliyor, ‘telefonuma gelen onca yalancı, ‘günün kutlu olsun’ sahte mesajlarla şekerim çıkıyor..
Ve bu ülkede gerçek anlamda özgür bir basın olması için günlük bir gazete almayan ama yeri geldiğinde ‘Satılık Basın’ diyenlerin bugüne nasıl gelindiğini ve gerçek gazetecilik her gün yok olduğu için olmayan gerçek demokrasinin 4. kuvveti denen gazetecilerin, basının, medyanın bugünlere, buralara niye düştüğünü al/yapıştır hazır jpg’lerle bugün çalışan, çalışmayan gazetecilerin günlerini kutlamadan önce hepiniz bir düşünün derim.
Çünkü ‘çalışmadan, belediyeden 300, 500 aylık abonelik için, ağ, sol, muhafazakâr, Kürtçü, Türkçü, Alevi, Suni, ilerici, gerici demeden dönemin her iktidarına, ‘Kral çıplak’ demektense, ‘Çok yaşa padişahım’ diyerek yalakalık, yarışı içine giren gazeteciler günü var mı?’ diye sormakta gerek.. .
Bununla yetinmeyip, yer kalmayan havuza kendilerini atan, resmi ilan yada banka kredisi, ihale karşılığında çalışmayıp, oturdukları sıcak, ısıtmalı 4×4’lülerin yumuşak koltuklarında, klavyeye kahramanı sözde gazeteciler ile gerçek çalışan, hak arayan, toplumun sorunlarının yanında kendi sorunlarına ses çıkaran gerçek gazetecilere de sormak isterim; ‘O gün bugün mü?’
Neyse farkındayım şekerimi artıran içi boş ‘Çalışmayan Gazeteciler Günü’ adını verdiğim bir günü anlatmaya çalışan yazım yine uzadı, özür..
Evet, belki benim anlatmak istediğimi aşağıda ki yazı anlatı diyerek sizi Gazeteci Oğuz Uçar’ın yazdığı ’10 OCAK VE TÜRK BASINI’NIN ULUBATLI HASANI’ başlıklı yazı şöyle;
’10 OCAK VE TÜRK BASINI’NIN ULUBATLI HASANI’
Her yıl takvimlerin 10 Ocak tarihini gösterdiğinde, mesleğim adına ayrı bir gurur ve sevinç yaşıyorum. Çünkü ben, bugünü çalışan gazetecilere “Bayram” olarak armağan eden “Türk Basınının Ulubatlı Hasan’ı, Hasan Yılmaer”in, öğrencisiyim…
Peki, kimdir Hasan Yılmaer? 10 Ocak ile ilgisi nedir? Hemen anlatayım;
Cumhuriyet’in ilanından 6 yıl sonra 1929 yılında dünyaya gelen Yılmaer, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olmasına rağmen, aşık olduğu işi gazeteciliği meslek olarak seçti.
Türk Basın tarihinde “Şeyh’ül Muharririn/ Yazarların Üstadı” diye anılan Burhan Felek başta olmak üzere, yeri asla doldurulamayan Abdi İpekçi, Nezih Demirkent, Çetin Emeç gibi birçok usta gazeteci ile birlikte çalıştı.
Türk Haberler Ajansı ve Hürriyet Haber Ajansı Genel Müdürlüğü yaptığı dönemlerinde Anadolu’nun dört bir yanında bu mesleğe insan yetiştirdi. Türkiye’de “Ajans Gazeteciliği”nin babası oldu.
Bülent Ecevit gibi bir siyasi liderin, “Gel partimizden Milletvekili ol. Daha sonra da size bakanlık verelim” teklifini kibarca reddetti. Onun aklı ve yüreği hep mesleğinde oldu. Yakın çevresinde olanlara da, kendisindeki meslek aşkını aşıladı. İşini severek yaptığı için birçok gazeteciye “rol model” oldu.
1960 ihtilali olduğu dönemde Milliyet Gazetesinde Yazı İşleri Müdürlüğü yapıyordu. Gazeteciler o güne kadar patronların iki dudağı arasında çalışmak zorundaydı. Gazeteciler Sendikası’nın Başkanlığına seçilince, gazetecilerin sosyal hakları için harekete geçti.
Hukukçu kimliği ile 212 Sayılı yasanın taslağını hazırlayıp hükümete iletti.
Bu istekler kabul görüp 4 Ocak 1961 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanınca, gazete patronları neye uğradıklarını şaşırdı.
O dönemin Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gazetelerinin patronları bir araya gelerek “Çalışan Gazetecilere göz dağı vermek” amacıyla 3 gün süre ile yayınlarını durdurma kararı aldı. Türk Basın tarihine “Dokuz Patron Olayı” olarak geçen bu gelişme karşısında Hasan Yılmaer ve arkadaşları geri adım atmadı.
Meslek hayatı boyunca “Arı Kovanına çomak sokmak”tan yorulmayan Hasan Yılmaer, 10 Ocak 1961 tarihinde gazetecileri Cağaloğlu’ndaki İstanbul Valiliğine doğru yürüttü. Başta kendisi olmak üzere o günün gazetecileri “Yasa ile tanınan sosyal haklarımızdan vazgeçmeyiz” diyerek haykırdı. Patronların “3 gün gazete çıkartmıyoruz” tavrına yanıt olarak da “BASIN” adını verdikleri bir gazeteyi devreye soktu.
Gazete patronları basın emekçilerinin bu tepkisini tedirginlikle izledi. Gazetenin 3’ncü sayısına “Basın emekçileri olarak elde edilen haklarımızın korunması konusunda elbirliğiyle mücadele edeceğiz” notunu düşen Hasan Yılmaer işte böyle “Türk Basınının Ulubatlı Hasan’ı” oluverdi.
Ama ne yazık ki; 12 Mart 1971 askeri müdahalesine kadar “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlanan 10 Ocak, “Bayram” olmaktan çıkarıldı. O günden sonra “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak anılmaya başlandı.
Günümüzün gazetecilerine bakıyorum; Onlar mesleki hakların kazanılması için mücadele veren ne Hasan Yılmaer’i ne de onun arkadaşlarını tanımıyorlar. Eskiden “Bayram” olarak kutlanan bir etkinliğin neden “Gün” olarak değiştirildiğini de bilmiyorlar!
Mesleki kazanımlar açısından 1961 yılınının gerisine nasıl düştüklerini bile göremiyorlar!
Bugün ülke genelinde 3 bin 256 medya kuruluşu var. Bunun yüzde 97’si, iktidar tarafından kontrol ediliyor. Buralardaki gazetecilerin büyük bir çoğunluğu sendikasız çalışsalar da, kendi haklarının peşinde koşmuyor, koşamıyor!
Ama iktidarın resmi sözcüleri gibi hareket ederek gazetecilik (!) yaptıklarını sanıyorlar.
İktidara muhalif gazeteciler ise, ya gözaltına alınıp tutuklanıyor! Ya da onların çalıştıkları kurumlara para cezaları yağdırılıyor!
Böyle bir tablo içinde, siyasilerin 10 Ocak tebrik mesajlarını (!) hiç anlamıyorum.
Halbuki basın; yasama, yürütme ve yargı’dan sonra gelen bir güç olması gerekiyor!
Özgür basının olduğu ülkelerde herkes işini yapıyor. Yaşam kalitesi, sürekli yükseliyor.
Devlet güçlü, halk da mutlu oluyor!
Kim ne derse desin;
Basın özgürlüğü, gazetecilere tanınan özel bir imtiyaz değildir!
Basın özgürlüğü halkın haber alma hürriyetidir! Gazeteciler, TBMM’de Millet adına yasama görevi yapan Milletvekilleri gibi halkın haber alma hürriyetinin temsilcileridir.
Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1925 yılında “Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir” diyor.
Şimdi bakıyorum da; “Neredeeeen, nereye geldik!”
Ömrünün 68 yılını bu mesleğe veren, Hukukçu kimliği ile Türk Basınına 10 Ocak Gazeteciler Bayramı’nı armağan eden ve 19 Ekim 2013 tarihinde aramızdan ayrılan saygıdeğer büyüğüm, Türk Basını’nın Ulubatlı Hasan’ı Hasan Yılmaer’i hiç unutmadım, unutmayacağım.
Kendisini ve kıymetli eşini saygı ve rahmetle anıyorum.
Oğuz Uçar/Gazeteci
YORUMLAR