Öncelikle dün yaşanan ve ‘Bitti’, ‘Mekap Numaralarına Kadar Biliyoruz’ denip, her gün 10, 15 ayda ise oncasını imha ettik denen terörün Ankara’ya hatta bu açıklamaları yapan bakanlığın kapısına kadar gelen iki bombacıdan bahsetmeyeceğim.
Çünkü tamda yeni Anayasanın konuşulduğu meclise çok yakın yerde patlayan bomba haberine diğer onca konuya olduğu gibi jet hızıyla yayın yasağı getirildi.
Evet, ‘yeni Anayasa diyenlerin önce Anayasaya uyması lazım’ Kılıçdaroğlu’na katıldığımı belirterek başkent Ankara’da yaşanan ve PKK’nın üstlendiği söylenen ve benim de kınadığım, hatta bu eylemlere insanları canlarını yok etmekle teşvik edenleri lanetlediğim ve artık bu karanlık siyasi alanı daraltan oyunlarınızın tutmayacağını alenen, açıkça söylediğim bombalı saldırının yorumlarını siz okurlara bırakıp, bizim yaptığımız eylem pardon bomba haberlere değinmek isterim.
Çünkü Tempo TV’de canlı olarak sunduğum ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı program dolayısıyla biraz da zorunlu olarak uzak kaldığım memleketim Ardahan ve Ardahanlılar ile ilgili haberlerimizin Ankara’da patlatılan bomba gibi yıkıcı, yancı hatta alçakça değil, toplum lehine etkili ve sarsıcı olduğunun haberlerini de almaktayım.
Buna örnek olarak Posof Kaymakamının Özel İdare ve SYDV imkanları ile oturduğu evini onartması, bu haberden önce bu evin önüne çardak yapan şahsın öldürülmesi ve öldürenin oğlu olduğu yönündeki haberimiz ardından Ardahan merkezdeki Çağrı Merkezi ve önümüzdeki günlerde tek tek adlarını belgeleriyle ortaya koyacağımız kurumlarla ilgili yorumlarımız ve ‘Yerelden Ulusala’ parolası ile bu haberlerimizin manşetlerine yansıdığı gazetelerimizin ulusal medya ekranlarına yansıyarak ülke gündemine taşınmasını örnek gösterebiliriz.
Gelelim onca haberimiz ardından resmi bir açıklama ile haberlerimize cevap vermesi gerekenlerin suçluluk psikolojisiyle yüzümüze değil arkamızdan konuşup hatta hakaretler yağdırmasına…
Yazın saz, kışın kaz etkinlikleri ile yeniden sahnede olan ama toplanan paracıkları, satılan biletleri ve hesapları kamuoyuna açıklanmayan sözde eğitim gecelerinin yapıldığı şu günlerde bulunduğum İstanbul’da olduğum için yaptığımız, yazdığımız, konuştuğumuz haberlerimizin ardından yapılan açıklamalar yani dedikodu misali söylemlerini de haklarından aldığımız haber kaynaklarımızdan almaktayız.
Bunların basından dertli olduğunu da dile getirip, ‘bazı yerel gazetelerin, gazetecilerin yapılanları görmemezlikten gelip, olumsuzlukları ise abarttıklarını vurgulamış ve dedikodu misali açıklamalarına şunu eklemişler;
Efendim, ‘Menfaat beklentisi içinde olan bazı gazeteciler, kişisel çıkarlarının olmaması durumunda hemen karalama kampanyasına başlıyor.’
İnsanı güldüren bu saçma savunmaları duyup, teyit ettirirken bunların yani haberlerimize konu olanların onca eleştirilerimize bu savunmayı kendilerince yapıp, kendi kendilerini tatmin ederken kendilerine iade ettiğimiz hakaretlerini de not ediyor, yeri geldiğinde ve kendilerine rastladığımız da yüzlerine cevaplayacağımızın bilinmesini de isterim.
Tam bu konuyla ilgili devam edecektim ki yıllar önce 2015 yılında ele aldığım bir yazıma rastlayıp, şahıslar, isimler, makamlar değişse de bizim hep burada olduğumuzu ama haberlerimize konu olanların çoktan unutulduklarını anlarken o günden bugüne değişen bir şey olmadığını da anlıyorum.
Çünkü bugün yazacaklarımı 2015 yılındaki yazımın anlattığını değişenin sadece isim olduğunu görüyor ve aynen yayınlayıp, dün ile bugün ne değiştiğini bir kez daha soruyorum.
İşte yıllar önce yazdığım ve hala yazan bizlerin burada ama yazılanların tarihin tozlu sayfalarında olduğunu anlatan O yazı;
Üzüldüm, Güldüm..
Dün, il dışında olduğum için katılamadığım bir basın toplantısı düzenleyen AK Parti Ardahan Milletvekili Prof. Dr. Orhan Atalay açıklamasında, basından dertli olduğunu da dile getirip, ‘bazı yerel gazetelerin yapılanları görmemezlikten gelip, olumsuzlukları ise abarttıklarını vurgulamış ve eklemiş, ‘Menfaat beklentisi içinde olan bazı gazeteciler, kişisel çıkarlarının olmaması durumunda hemen karalama kampanyasına başlıyor.’ demiş.
Tüm eleştirilerimize karşın adını her yazdığımız da prof. unvanını elinden almayıp, emeğiyle hak ettiğine inandığım bu diplomasına saygı gösteren gazetecilerin başında geldiğim için ve Ardahan adına beklediğimiz hizmetleri alamadığımızdan dolayı kendisini en çok eleştiren bir gazeteci olarak üzerime aldığım bu açıklamasını Ankara’dan İstanbul’a dönerken okuyunca hem üzüldüm, hem de güldüm..
Üzüldüm, Çünkü ‘gazeteci geçinenler’ dediklerinin, ‘Sen bu lafı kime diyorsun?’ diye bir soru soramadıkları gibi ya bu sözün kendilerine söylendiğini anlayıp, yüzleri kızararak kabul ettikleri ya da bu yönde açıkları vardı da o nedenle sormamışlar.
Güldüm, Çünkü Atalay ile değil menfaat, Ardahan’ın sorunları ile ilgili normal bir görüşmem dahi olmamış.
Çünkü seçmenin olduğu gibi benim telime de cevap vermemiştir.. Birde bizi doğrulayan olumsuzlukları kabul edip, yapamadığı hizmetleri birazcık (!) abarttığımızı kabulüne güldüm…
YORUMLAR