Dünya her geçen gün artan ‘salgın uyarısı’ haberleriyle tedirgin edilirken asıl tehditlerden biri sessiz ve derinden ilerliyor: Antimikrobiyal direnç… Kontrol altına alınmazsa 2050 yılına kadar 40 milyon can alabileceği öngörülüyor
Kovid pandemisi dünya için bir dönüm noktası oldu: Yüzyıllardır süregelen salgınlardan biri ilk kez dünya çapında hayatı durma noktasına getirdi. Bunda küresel medyanın nasıl bir rol oynadığını, HMPV ile yaratılmak istenen son panik dalgasının detaylarını Odatv olarak hafta sonu inceledik. İlgili habere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
Kovid pandemisi dünya için bir dönüm noktası oldu: Yüzyıllardır süregelen salgınlardan biri ilk kez dünya çapında hayatı durma noktasına getirdi. Bunda küresel medyanın nasıl bir rol oynadığını, HMPV ile yaratılmak istenen son panik dalgasının detaylarını Odatv olarak hafta sonu inceledik. İlgili habere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
Bilim gazetecisi Maryn McKenna 2015 yılında yaptığı TED konuşmasında Süper Böcek konusunu şöyle özetliyor:
“Bakteriler diğer bakterilere karşı ölümcül içerikler üreterek yiyecek için birbirlerine karşı rekabet ediyorlar. Diğer bakteri ise kimyasal saldırıya karşı koruma geliştiriyor. İlk antibiyotikleri
yaptığımızda, bu içerikleri laboratuvara aldık ve bunlardan kendi versiyonlarımızı ürettik ve bakteriler, saldırımıza her zamanki gibi cevap verdiler.
Evrim her zaman kazanır. Bakteri her 20 dakikada bir yeni bir nesil doğuruyor. İlaç kimyasının yeni bir ilacı üretmesi anlamına geliyor”
McKenna’nın özetinden de anlaşılabileceği gibi bu süper böcek olarak anılan bakterilerin ortaya çıkışı maalesef insan katkısıyla oldu. Antibiyotiğin bilinçsiz olarak her sektörde kullanımı -ki burada gıda sektörünü es geçmemek gerek zira tavuk çiftliklerinde, besi hayvancılığında ve hatta tarımda da yaygın kullanıldığı bilinen bir gerçek- halihazırda doğada bulunan bakterilerin bu kimyasallarla evrimleşerek kendinin ‘yaşamını sürdürebilir versiyonunu hazırlaması’na neden oluyor.
Basit bir denklem: Bakteriler/mikroplar/virüsler canlıdır ve her canlı hayatta kalmaya çalışır. Bunu gerçekleştirebilmek için erişebildiği tüm imkanları kullanır. Bu noktada antibiyotikler gibi sofistike kimyasallar biçilmiş kaftan…
EN SIK KARŞILAŞILAN SÜPER MİKROP TÜRLERİ
Antibiyotik direnci tehdidiyle karşı karşıya olduğumuz şu günlerde, bazı süper mikrop türleri özellikle endişe vericidir. Bunlar arasında metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA), ilaca dirençli tüberküloz, bel soğukluğu ve mantar Candida auris geliyor. Bu patojenler çoğu antibiyotiğe direnç göstererek tedaviyi zorlaştırır.
Sorun bu bakterilerde değil, antimikrobiyal dirençte…
Araştırmalar süper mikropların daha yaygın hale geliyor ve hastanedeki hastaların yaklaşık %10’unu etkiliyor. ABD’de her yıl 23 bin’den fazla kişi bu dirençli bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlardan ölüyor.
Eylül ayında The Lancet tıp dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, antibiyotik dirençli enfeksiyonlar önümüzdeki 25 yıl içinde dünya çapında 39 milyondan fazla insanın hayatına mal olabilir ve 169 milyon kişinin daha ilgili nedenlerden ölmesi bekleniyor.
Almanya merkezli Bild’in Ekim ayında yayımladığı bilgilere göre dünya, penisilinin keşfinden önceki döneme geri dönme riskiyle karşı karşıya…
Süper mikroplar günlük yaşamda da yayılıyor ve sağlıklı insanlar daha sık enfekte oluyor. Tarımda antibiyotik kullanımı da bir sorun teşkil ediyor ve hayvanlardaki süper mikropları gıda güvenliği ve halk sağlığı açısından risk haline getiriyor.
İngiltere eski baş tıbbi görevlisi Sally Davies’in The Observer’a verdiği demece göre AMR yılda yaklaşık bir milyon ölüme neden oluyor, ancak bu rakamın 2050 yılına kadar iki katına çıkması bekleniyor. Yaşlı nüfus özellikle savunmasız: 70 yaş üstü kişilerde ölüm oranları 1990’dan bu yana %80 artmış durumda.
Antibiyotik reçetelerini ve kötüye kullanımını sınırlama çabalarına rağmen, mevcut tüm antibiyotiklerin yaklaşık %70’i küresel olarak hayvancılıkta kullanılıyor ve bu da dirençli bakteri rezervuarları yaratıyor.
Davies, AMR’yi ameliyat ve doğum gibi rutin tıbbi prosedürleri ve hatta yaşamı tehdit edebilecek büyüyen bir “antibiyotik acil durumu” olarak tanımlıyor.
TEHLİKEYE İLK DİKKATİ ÇEKEN DOKTOR O’BRIEN
On yıllar önce çok az kişinin sahip olduğu bir anlayışla, Dr. Thomas F. O’Brien dünyada mesafelerin her geçen gün kapandığı bir dünyada antimikrobiyal direncin artan tehlikesi konusunda uyarıda bulundu. İlaç dirençli bakteri, virüs ve mikrop türlerinin uzak yerlerde ortaya çıkabileceği ve her şeyden habersiz bir turistin sırtına binip, evine dönen bireyle enfeksiyonu binlerce mil öteye yayabileceği akıllara gelen lakin dillendirilmeyen bir gerçekti.
Bu tehlikeler yeterince ürkütücü değilmiş gibi, tedavide antibiyotiklerin yanlış kullanımı daha da ölümcül, ilaca dirençli süper mikropların ortaya çıkmasına neden oldu. Dr. O’Brien 2001’de “Bir hastayı iyileştirme girişimi sonunda bir diğerinin iyileşmesini önleyebilir” diye yazmıştı. Haklıydı…
Harvard Tıp Fakültesi’nde doçent olarak görev yaptığı 60 yılı aşkın kariyeri boyunca onu ayakta tutan muazzam bir enerjiye sahip olan Dr. O’Brien, 2019’da emekli olduğunda 90 yaşındaydı.
O noktada, Stelling ile birlikte kurucu ortağı oldukları WHONET antimikrobiyal araştırma operasyonu üzerinde çalışıyordu.
WHONET şu anda 130’dan fazla ülkede 3 binden fazla laboratuvar tarafından kullanılıyor.
KİM BU DR THOMAS O’BRIEN
Üç kardeşin ikincisi olan Thomas Francis O’Brien, 28 Ocak 1929’da Worcester’da doğdu. Erken çocukluğunu Millbury’de geçirdi ve ailesi Southbridge’e taşındığında henüz ergenlik çağındaydı.
Babası Francis Noonan O’Brien bankacı, annesi Gertrude Connor O’Brien ev hanımıydı.
1946’da Southbridge’deki Mary E. Wells Lisesi’nden mezun olan Dr. O’Brien, College of the Holy Cross’a gitti ve 1950’de klasikler alanında lisans derecesi aldı.
Dört yıl sonra Harvard Tıp Fakültesi’nden mezun oldu, Peter Bent Brigham Hastanesi’nde ihtisasını yaptı ve San Antonio’da iki yıl Ordu’da görev yapmadan önce İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nde immünoloji bursu aldı.
Holy Cross’taki bir sınıf arkadaşının kardeşi Ruth Reardon ile 1958’de evlendi.
Dr. O’Brien, Ordu dışında tıp kariyerini Harvard Tıp Fakültesi ve Brigham and Women’s’da geçirdi; burada daha önce mikrobiyoloji laboratuvarının da müdürüydü.
Dr. O’Brien, antimikrobiyal ilaç direnci konusundaki çalışmalarının yanı sıra hastaların aynı damar bölgesini kullanarak birden fazla kez hemodiyalize girmesine izin veren ilk cihazı üretti. Bu gelişme, akut böbrek yetmezliği hastalarının daha sık hemodiyalize girmesine yardımcı oldu ve bu da sağlık sonuçlarını iyileştirdi.
Dr. O’Brien’ın Conan, Justin, Neal ve Luke adında dört oğlu; Kate ve Jane adında iki kızı var.
Bu altı kardeşten biri, babası gibi dünyaca tanınan bir isim oldu, ABD TV tarihinin en başarılı talk show sunucularından Conan O’Brien…
Dr. Thomas O’Brien, 9 Aralık 2024 günü hayatını kaybetti. Eşi Ruth, ondan yalnızca 3 gün sonra 12 Aralık’ta öldü.
ANTİBİYOTİK SEKTÖRÜ YAVAŞ OLSA DA RİSK BÜYÜK
Braunschweig’deki Leibniz Enstitüsü’nde mikrobiyolog ve araştırmacı olan Profesör Yvonne Mast’a göre, tıbbi endüstri yeni antibiyotikler geliştirmekte yavaş davranıyor çünkü araştırmalar çok uzun ve pahalı, kârlar ise kanser ve tansiyon ilaçlarına göre düşük. Ancak bu, mevcut pazarın büyüklüğünü hafifletici bir sebep değil. Zira Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 2017’den beri 13 yeni ilaç onaylandı,bunlardan ikisi yeni bir kimyasal sınıfı temsil ediyor: Yani her yeni ilaç onayı, yeni virüs/bakteri evrimlerine davetiye çıkarabilecek örnekler anlamına geliyor.
NE YAPILMASI GEREKİYOR
Penisilini keşfeden Alexander Fleming bu durumu öngörerek 1945 yılında kazandığı Nobel Ödülü sonrası şu ifadeleri kullanmıştı:
“Penisilin tedavisi ile uğraşan düşüncesiz bir kişi penisiline direnç gösteren organizma ile enfeksiyona yenik düşen bir kişinin ölümünden manevi olarak sorumludur. Umarım bu kötü durum engellenebilir”
Aşırı ve yanlış kullanılan antibiyotikler, bu salgının hızlanmasında büyük role sahip. Bu noktada toplumun bilinçlendirilmesi ve sürekli güncellenen eğitim programları birinci sırada geliyor.
Yoğun bakım ünitelerindeki hastaların neredeyseyüzde 60’ında kullanılan antibiyotiklerin çoğuna gerek yok ya da doğru seçim değil, bu da yoğun bakımda büyük bir sorun teşkil ediyor.
ABD’de satılan antibiyotiklerin yüzde 80’i esas olarak hayvanların büyümesini sağlamak ve enfeksiyonları önlemek için canlı hayvanlara gidiyor. Bu dirençli bakteriler çiftlik hayvanlarından et yoluyla insanlara geçerek yayılıyor.
Direncin ana nedenleriyle mücadele etmek, alternatif Antimikrobiyal yönetim planları oluşturmak ve bunların global kullanımlarını artırmak kanıtlanmış yöntemleri yeniden yaygınlaştırarak sağlığın gelecekte de korunmasını sağlamak mümkün olabilir.
Gazeteci Maryn McKenna’nın şu sözleri, antibiyotik direnci salgını konusunda yapılabileceklerin güzel bir özeti niteliğinde:
“Bu bir asimetrik savaş ama bunun sonuçlarını değiştirebiliriz. Birtakım adımları antibiyotik kullanımı için de atabiliriz. Doğru olduğundan emin olmadığımızda, antibiyotik vermekten vazgeçebiliriz. Nelere sebep olacağından emin olmadan önce çocuklarımızın kulak enfeksiyonu için yazılmış bir reçete için ısrar etmeyi bırakabiliriz.
Her restorana, her süpermarkete etlerinin nereden geldiğini sorabiliriz. Düzenli olarak antibiyotik ile yetiştirilen tavuğu, karidesi veya meyveyi bir daha asla almayacağımıza dair birbirimize söz verebiliriz. Eğer bunları yaparsak, antibiyotik sonrası bir dünyanın gelişini yavaşlatabiliriz. Fakat bunu bir an önce yapmalıyız. Penisilin antibiyotik çağını 1943’te başlattı. Sadece 70 yılda, bir facianın kıyısına doğru ilerledik. Tekrar 70 yıl geriye gidecek bir yol bulamayacağız . . . “
Gözde Sula
Odatv.com