Gazeteciliğin İradesiyle Oynayanlar: Bu Suç Değil, İtirazdır!
Rebii özdemir-Samsun
içeriğinde değil; haber yapma özgürlüğünün kısıtlanmasında gizlidir. Gazetecilik mesleği; halkın bilme hakkını savunur,
iktidarların yanlışlarını ifşa eder, haksızlıkları dile getirir. Ancak bugün geldiğimiz noktada gazetecilik, suçmuş gibi yaftalanıyor. Bu, sıradan bir suçlama değil; demokrasinin, ifade özgürlüğünün ve toplumsal vicdanın hedefe konmasıdır.
Basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti, bir demokrasi için vazgeçilmez iki unsurdur. Gazetecilik, halkın doğru ve tarafsız bilgiye erişiminin anahtarıdır. Ancak Türkiye’de son yıllarda, özellikle siyasi iktidarın medyayı kontrol etme çabaları, ifade özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar getirmiştir. Eleştiri sınırları hukuki yaptırımlar ve keyfi tutumlarla bulanıklaştırılmış, gazeteciler hedef haline getirilmiştir.
Fatih Altaylı Davası: İfade Özgürlüğü Üzerine Kritik Bir Hukuki Sınav
Bu baskı ortamının en somut örneklerinden biri, gazeteci Fatih Altaylı’nın yargılanmasıdır. 26 Kasım 2025’te İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, Altaylı’yı “Cumhurbaşkanına yönelik tehdit” suçlamasıyla 4 yıl 2 ay hapis cezasına mahkûm etti. Bu karar, yalnızca Altaylı’ya değil, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve basın pratiğine yönelik bir kırılma noktasıdır.¹
Duruşma sürecinde Altaylı, yaptığı açıklamaların yorum ve eleştiri sınırları içinde olduğunu, herhangi bir tehdit veya şiddet çağrısı olmadığını savundu. Ancak mahkeme, bu ifadeleri “tehdit” olarak değerlendirerek ağır bir ceza verdi ve tutukluluğun devamına karar verdi. Mahkemenin “kaçma şüphesi” ve “eylemin niteliği” gerekçeleriyle cezanın ertelenmesini reddetmesi, yargı bağımsızlığına dair ciddi soru işaretleri doğurdu.¹
Bu dava, medya-siyaset ilişkilerinin yargı üzerindeki etkisini ve gazetecilik faaliyetlerinin kriminalize edilmesini simgelemektedir. Sadece bir bireyin değil, aynı zamanda tüm meslektaşlarının susturulması anlamına gelirken, halkın doğru bilgiye erişim hakkının engellenmesi anlamına da gelmektedir. Bu durum demokratik işleyişe ve toplumsal vicdana zarar vermektedir.
Medya Özgürlüğü Üzerindeki Kısıtlamalar ve Toplumsal Etkileri
Türkiye’de medya özgürlüğü alanının giderek daraldığı bir gerçek. İktidarın medyaya yönelik baskısı, eleştiri sınırlarını son derece belirsiz hale getirmiştir. Gazetecilerin hedef gösterilmesi, gözaltına alınması, tutuklanması gibi uygulamalar sıradanlaşmıştır. Bu ortamda mesleki etik ve halkın haber alma hakkı ikincil plana itilmiştir.
Gazetecilik, toplumun en güçlü denetim mekanizmalarından biridir. Ancak bu denetim mekanizması, yargı ve siyasi baskılarla zayıflatıldığında, kamusal alan ciddi zarar görür. Basın özgürlüğünün kısıtlanması, yalnızca gazetecilerin değil, toplumun tamamının demokratik haklarının kısıtlanması anlamına gelir. Bu nedenle ifade özgürlüğünün korunması sadece meslektaşlarımız için değil, toplumun tamamı için yaşamsal önemdedir.
Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak, basın özgürlüğünün korunması ve gazetecilerin üzerindeki baskıların kaldırılması için kararlılıkla mücadele ediyoruz. Tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması, yargı süreçlerinde adil ve tarafsız davranılması toplumsal barış ve demokrasi için gereklidir.
Basın Özgürlüğü İstatistikleri: Görsel ve Sayısal Gerçekler
Türkiye, uluslararası basın özgürlüğü sıralamalarında her geçen yıl gerilemektedir. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi 2025 raporuna göre, Türkiye 180 ülke arasında 157’nci sırada yer almaktadır.² Bu tablo, gazetecilere yönelik tutuklama ve gözaltıların artışını, medya kuruluşlarının kapatılmasını ve sansür uygulamalarını yansıtmaktadır.
Örneğin, 2024 yılında yaklaşık 30 gazeteci gözaltına alınmış ve 15’i uzun süreli tutuklamalara maruz kalmıştır. Bu rakamlar, Türkiye’nin basın özgürlüğü alanındaki olumsuz tabloyu somutlaştırmaktadır. Bu durum, sadece mesleki faaliyetleri engellemekle kalmayıp, aynı zamanda toplumun bilgiye ulaşma hakkını da doğrudan tehdit etmektedir.
Bu nedenle basın özgürlüğüne dair sayısal veriler ve infografikler, kamuoyunun farkındalığını artırmak ve ulusal-uluslararası baskıları güçlendirmek açısından büyük önem taşımaktadır.
Gazetecilik Suç Değildir: İradesinden Taviz Vermeyenler
Fatih Altaylı davası, gazeteciliğin iradesiyle oynandığının, ifade özgürlüğüne yönelik sistematik saldırıların simgesidir. Gazetecilerin susturulması, gerçeklerin kaybolması demektir. Susturulmaya çalışılanlar ise çoğu zaman daha da güçlenir, mücadeleyi büyütür.
Gerçekler korkuyla, ceza tehdidiyle, susturulmayla ortadan kalkmaz. Ancak cesur kalemlerle, özgür yüreklerle ortaya çıkar. Bu yüzden mesleğin iradesinden ve özgürlüğünden asla taviz verilmemelidir.
Türkiye’de ifade özgürlüğünün korunması, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve medya-siyaset ilişkisinin demokratik sınırlar içinde tutulması, sadece gazetecilik meselesi değil, ülkenin demokratik geleceğinin de teminatıdır.
