Cumhuriyetin Mesleklere Etkisi ve Katkisi –
Hasan Küçük
Atatürk ve Cumhuriyeti tanımlamak ve anlamak için, Osmanlının yükselişi, duraklaması ve
yıkılışındaki nedenleri bilinmelidir. Ayrıca Osmanlı’nın idari yapısını, ekonomisini, eğitim sistemini,
vergi sistemini, maliyesini, sanayi yapısını da analiz ederek, Ulusal Kurtuluş Savaşını ve yeni kurulan
Türkiye Cumhuriyeti’ni anlayabilmek ve yorumlayabilmek için faydalı olacağı kanısındayım.
Öyle ki bu bilgi; Cumhuriyetin korunması için mücadele yolunu aydınlatacaktır.
Aslında Osmanlı’nın bilinmeyen, yazılmayan bir yönü kalmamıştır. Ancak özellikle son yıllarda
“Osmanlı” denilince; kılıç-kalkanla, topla -tüfekle kuruluşu ön planda tutuluyor. Yükselme
dönemindeki, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman’a ve her ne hikmetse II. Abdülhamit’e
vurgu yapılıyor. Yıkılışının nedenleri üzerinde durulmamasındaki amaç, uzay çağında bu tutum elbette
anlaşılır bir şeydir.
Bana ayrılan süre içinde Osmanlının son dönemlerini özellikle ıı.Abdülhamit dönemini çok kısa
olarak anımsatarak, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerini anlatmaya çalışacağım.
Osmanlı Maliyesi;
Fatih Sultan Mehmet’le ulufe (yardım amaçlı hakkıhuzur) diye başlayan yardımlar süreç içinde
genişleyerek, zorunluluk haline gelerek kapitülasyona dönüşerek Osmanlının ekonomisine büyük
zarar vermiştir. Birkaç ülkeyle başlayan bu uygulama, Osmanlının zayıflamasına bağlı olarak bütün
Avrupa ülkelere yaygınlaşmış, bir sömürü vasıtası haline gelmiştir. Ayrıca vergi ayrıcalığı da eklenince
Osmanlı sanayisi süreç içinde bitme noktasına gelmiştir.
16 çeşit vergi toplanmaktaydı. Bu vergileri de Mültezimler aracılığı ile toplanırdı. Süreç içinde
Osmanlının gücü azalınca Mültezimler baş kaldırarak vergi vermemeye başladılar.
Osmanlıda dış ülkeler ile ticaretin kararını ve yürütülmesini LEVANTER denilen yabancı uyruklular
yürütmekteydi. Çünkü Osmanlıda dil bilen çok az kişi vardı. Ticarette Kararların alınmasında da bu
kişiler etkendi.
Eğitim;
Osmanlının eğitim devletin ve vakıflar ile sivil örgütler aracılığı ile yürütülüyordu. Yüksek
okullarda İstanbul’daydı. Doğu ve Güneydoğuda eğitim ve öğretim okulları ABD, Fransız, İtalyan,
Ermeni okulları Osmanlı okullarından fazlaydı. Dolaysıyla Osmanlı halkının %10 okur yazardı.
Osmanlıda padişahların kararlarını bile onaylayacak konuma gelen din adamı (Şeyhülislam),
matbaanın kurulmasına yıllarca karşı çıktılar. Böylelikle yabancıların kendilerinin kurmuş olduğu
Gerek matbaa gerekse kitap dergi sayıları Osmanlıdan çok fazlaydı ve yaygındı……
Osmanlıda Ulaşım
Demiryolu
1856 yılında İzmir-Aydın, ,1863’te İzmir-Turgutlu-Alaşehir demiryolu İngiliz gruba, 1888’de
Manisa-Soma-Bandırma-Afyon demir yolu Fransız şirketi, Ayrıca Suriye, Rumeli ve Selanik demiryolu
Haydarpaşa-İzmit demiryolunu yabancı şirketler konsorsiyumuna, İzmit-Ankara demir yolunu
Deutsche Bank’ın finanse ettiği Alman şirketine verilmiştir.
Türkiye demiryolu yapmaya başladığında, İngiltere 16 bin, Almanya 11 bin, Fransa 9 bin , ABD ise
49 bin km demiryolu hattı döşemişti.
İzmir’de tramvay 1883 ve 1891 yıllarında kurulan Fransız ve Belçikalı iki şirkete aitti.
İstanbul’da tünelin işletme imtiyazı 1869’da bir Fransız şirketine, daha sonra İngiliz şirketine
geçmiş ve 1874 yılında işletmeye açılmıştır.
Karayolu
Osmanlının kuruluşundan Tanzimat’a kadar, umumi (ana) yollar devletçe, hususi ( tali) yollar ise
tımar, zeamet ve hayırseverlerce yaptırılıyordu. 1865 tarihli bir kanunla 16-65 arasındaki yaşlarda
olan erkekler, senede 4 gün yollarda çalışacak veya ücretini ödeyecekti. Yapılan yollar kırma taştan ve
torak yoldan ibaretti. Yolların yapımı ve bakımı ve Seyr-i seferde emniyetin sağlanması için tekalif-i
örfiye (Padişahın, açıl ihtiyaçların karşılanması için koyduğu vergi) yol resmi (vergi ), derbent( Boğaz,
İki dağ arasındaki geçit) resmi , müruriye ( bir ülkeden bir ülkeye doğrudan giden) resmi, selamet (
ayakbastı-Pazar )akçesi gibi bir takım resimler(vergi) konuldu. Bu yollardan binek veya yük taşıma
hayvanları ve arabalardan ücret alınmaktaydı. Yabancılar kapitülasyonlar nedeniyle bu vergileri
ödemiyordu.
Anadolu’dan İstanbul’a gitmek, özellikle yük ve eşya taşımak çok zordu. Öyle ki; Anadolu dan
İstanbul’a buğday götürmek, ABD’den İstanbul’a buğday getirmekten daha pahalıya geliyordu.
Anadolu’dan İstanbul’a gitmek, özellikle yük ve eşya taşımak çok zordu. Öyle ki; Anadolu dan
İstanbul’a buğday götürmek, ABD’den İstanbul’a buğday getirmekten daha pahalıya geliyordu.
Abdülmecit döneminde 1848 de 74 gemilik bir donanma oluşturuldu.
1853 de Çarlık Rusya ile savaşta , Patrona Osman Paşa komutasındaki donanma ,Sinop’ta Cuma
namazı için camiye giden personel gemiyi korumasız bırakınca Çaelık Rusya baskın düzenleyerek
donanmayı yaktı.
Paris Anlaşması ile Osmanlı ve Çarlık Rusya gemilerinin Karadeniz’e çıkması yasaklandı.
II. Abdülhamit ise donanmayı haliç’ e çekti ve bakım onarım ve yenileme yapmayarak donanmayı
çürümeye bıraktı.
Osmanlıda sanayi envanteri:
Osmanlıda sanayi 1915 yılı sayımına göre; 1908 yılından önce Batı Anadolu’da ve Marmara
bölgesinde, yanı ülkenin en gelişmiş bölgesinde, 20 un değirmeni, 6 konserve, 1 bira fabrikası, 2 tütün
mağazası,1 buz, 3 tuğla, 3 kireç, 7 kutu, 2 sabun, 2 porselen imalathanesi 11 tabakhane, 7 marangoz
ve doğrama atölyesi, 7 yün, 2 pamuklu iplik ve dokuma, 36 ham ipek, 1 ipekli dokuma, 5 dokuma
fabrikası, 8 sigara kâğıdı, 5 madeni eşya ve 1 kimyasal ürün fabrikası mevcuttu. Sanayi işletme sayısı
255 olup, 72 si 1908’den sonra kuruldu. Bunların büyük bir kısmı gıda ve dokuma sanayisiydi.
Pamuklu dokuma tüketimin %9,5, pamuk ipliğinin %20,5 üretimle gerisi ithalatla karşılanıyordu.
Buğday, Üzüm, fındık gibi tarımsal ürünlerde %50, Koyunda %45, Keçide %33 azalma olmuştu.
Herekle iplik, Feshane yün iplik, Bakırköy bez, Beykoz deri-kundura, İzmir Mensucat İplik (50-60
kişi çalışan) fabrikaları vardı.
Osmanlıda sanayide değil ticaretle (Levantenler yardımı ile) uğraşması ve bunu da büyük ölçüde
(Rum, Levanten, Yahudi ve Ermeni) unsurlardan oluşuyordu. İç ticarette esnaf, dağınık, örgütsüz ve
asıl önemlisi de dış ticaret yapanlara bağlıydı.
Osmanlı ihracatının büyük bir kısmı işlenmemiş hammaddeler olurken ithalatı da mamul mallar
olmaya başladı. Dolaysıyla ithalatını ihracatı karşılayamaz oldu. Böylelikle bütçesi sürekli açık vermiş,
iç ve dış borçlarını, hatta borçlarının faizlerini bile ödeyemez olmuştur.
Askeri yapıda yenilik
Askeri güç; Abdülmecit (1839-1861) ve Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde yenilenen askeri
yapılanma ile Abdülhamit tahta çıktığında modern bir yapıdaydı.
Aslında, Osmanlı 1877-1878 yılındaki Ruslara yenilgisiyle yaptığı “AYASTEFANOS -YEŞİLKÖY”
anlaşmasıyla yıkılmıştı. Anlaşma şartları o kadar ağırdı ki Avrupa devletleri kendilerine hiçbir şey
kalmadıklarını görünce anlaşmayı kabul etmediler. Sonucunda Berlin anlaşması ile bir süre daha
ayakta kalmasını sağlamış oldular.
Aslında, Osmanlı 1877-1878 yılındaki Ruslara yenilgisiyle yaptığı “AYASTEFANOS -YEŞİLKÖY”
anlaşmasıyla yıkılmıştı. Anlaşma şartları o kadar ağırdı ki Avrupa devletleri kendilerine hiçbir şey
kalmadıklarını görünce anlaşmayı kabul etmediler. Sonucunda Berlin anlaşması ile bir süre daha
ayakta kalmasını sağlamış oldular.
Osmanlıda Darbe ile Değişen Padişahlar
Osmanlı’da, II. Bayezid (1481-1512 I. Mustafa (1617-15129), II.Osman(1618-16229, Sultan
İbrahim(1640-1648), IV. Mehmet(1648-1687), II. Mustafa(1695-1703), III: Ahmed(1703-1730), III.
Selim(1789-1807), IV. Mustafa, Sultan Abdülaziz(1861-1876), V. Murat(1876..) II. Abdülhamit (1876-
1909), 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet’in ilanından sonra hükümet yönetime karşı
avcı taburu 13 gün süren isyan eder. Olaya “şeriat isteriz” sloganları ile katılan softaların katılımı ile
olayın rengi değişir. 31 Mart 1909 tarihinde dördüncü avcı taburu erleri Mebusan Meclisindeki
askerleri öldürür. Atatürk’ün de olduğu hareket ordusu isyanı bastırır.
İsyan bastırıldıktan sonra II. Abdülhamit tahttan 23 Nisan 1909 günü çekilmek zorunda kalır. 28
Nisan’da Selanik’e Allatini köşküne gitti. Köşk tütün kaçakçısı bir Yahudi’ye aitti.
VI. Mehmet, Sultan Vahdeddin. Osmanlının 36. Padişahı, 115. İslam halifesidir. Saltanatı
döneminde Mondros Mütarekesini imzalayarak Osmanlı devletinin sonunu getirmiştir. 1 Kasım 1922
tarihinde TBMM ce saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı resmen son bulmuştur.
Osmanlıda Bankacılık –Galata Bankerleri
Osmanlı 1847 yılında yabancı uyruklulara banka kurma izni verdi. İlk bankayı İngiliz ve Fransız
sermayesi ile Bank-ı Osmani Şahane adında banka kuruldu. Osmanlının sermaye ortaklığı olmadığı
gibi, banka Osmanlı adına kâğıt para çıkarma hakkı vardı ve Her türlü vergilerden muaftı.
1896 yılında Osmanlı Banka’sının merkez şubesi bir kısım Ermeni çetecilerince soyulur.
Yakalananlar dış ülkelerin baskısıyla serbest bırakılır.,
Osmanlının dışa siyasi ve İdari bağımlılığı
Osmanlı, 1854 yılında Kırım savaşı başlayınca İngiltere’den 200 bin sterlin borç almaya başlamış, daha
sonra, borç faizlerinin ödeyebilmek içinde borçlanmıştır. Kazandığı ve kaybettiği savaşları da borç
alarak yapmıştır. Sonunda borçlarını ödeyemez duruma gelince, alacaklı ülkelerin baskısıyla “Düyun-u
Umumiye” kurulmuştur. Anlamı gelir ve giderlerinin alacaklı ülkelerin kontrol ve denetimi
sağlamasıdır.
Ayrıca tuz ve tütün tekeline el koyan Reji idaresinden elde edilen gelirlerin bir kısmı Düyun-u
Umumiye aktarılmaya başlanmıştır. Reji idaresin gelirlerinden bir miktarda saraya veriliyordu
Reji REJİ; Osmanlı dış borçlarına karşılık olarak tütün ekimi ve tütün işlenmesini
düzenlemek üzere Fransızların kurmuş olduğu tekel idaresidir. İmtiyaz suresi 30 yıldı. Düyun-
_ı Umumiye rejiden bir miktar hisse alıyordu. Tütün yetiştirmek isteyenler “Rejiden” izin
almak zorundaydılar. Rejinin Samsun, İzmir, İstanbul ve Trabzon da tütün işleme ve sigara
fabrikaları vardı. Reji idaresinde tütün kaçakçılığı artmış, hükümeti mücadele etmemekle
suçluyordu. Devlete aktarılan miktarın çok küçük olması nedeniyle, İzmir İktisat Kongresinde
Reji idaresinin kaldırılması istendi.
1925 yılında Reji idaresi Cumhuriyet hükümetince 4 milyon TL’ye satın alındı. Aynı sene
558 sayılı kanunla Tütün İdare-i Murakabesi ve sigara Kâğıdı İnhisarı Hakkında Kanun
Yürürlüğe girdi.1930 yılında 1701 sayılı Tütün İnhisarı Kanunu çıkarıldı. Bu kanuna göre özel
kişilere ihracat yapma kaydıyla tütün ticareti yapma hakkı tanındı. 1979 yılında tekrar
yabancı sermaye sektöre hâkim oldu.
1926 da kurulan Tekel 11 adet marka ile rakı ürettiğini de ilave edeyim.
Amerikan şirketi ( BAT ) British American Tobacoo, tütün mamulleri Sanayi ve Ticaret A.Ş
dönüştü ve Varlık yöntemiyle 2002 de Tekel’i satın aldı. Böylelikle Adana, Ballıca, Bitlis ,
Malatya ve tokat sigara fabrikalarını da satın aldı.
Düyun-_i Umumiye
1881 yılında da Düyun-ı Umumiye ilan edildi. 1 Mart 1839 yılında yürürlüğe giren, Osmanlı-
İngiliz Ticaret sözleşmesi ile hem Osmanlı sanayisini yıkması hem de ucuz hammadde sağlanmasına
olanak tanıyordu. Daha sonraları batı ülkeleri ile de aynı içerik ve kapsamda sözleşme imzalandı.
Böylece Osmanlı açık Pazar durumuna düştü.
1861 yılında “Maadin Nizamnamesi hükümleri ve 1862 Paris antlaşmasının getirdiği ayrıcalıklar,
Osmanlı madenlerini batı sermayesine açıyordu. 1865 yılında Balıkesir’deki Boraks madeni işletme
hakkı Fransız şirkete verildi.
1810 yılında yeni Bir Maadin Nizamnamesi yayınlandı. 1867 yılında yürürlüğe giren yabancıların
mülk edinme yasası” ile 1869 yılında ki “ Maadin Nizamnamesinin bir benzeri 1954 yılında “ Yabancı
Sermayeyi Teşvik Kanunu” çıkarıldığını özellikle belirmek isterim.
1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yabancı Sermaye Dağılımı:
1914 yılında yabancı sermaye, demiryolu, tekel maddelerin üretimi ve dağıtılması ve madencilikte
faaliyet göstermiştir. Ağırlıklı olarak, Fransa, Almanya, İngiltere’ nin sermaye yatırımı olmuştur.
Osmanlıda bilim ve teknolojiye bakış
Osmanlıda bilim ve teknolojiye bakış açısını, yaklaşımını iki örnekle anlatmaya çalışayım.
Birinci örnek;
Molla Lutfi, İstanbul’da Sinan Paşadan mantık, felsefe, kelam ve Ali Kuşçudan matematik dersleri
aldı. Fatih Sultan Mehmet’in yanında sarayda kaldı. Fatihle şakalaşabilen ender kişilerdendi.
Kütüphanede çalıştı. Daha sonra Vakıf kitaplarına hıyanet suçlamasıyla, önce kütüphaneden
uzaklaştırıldı.
II. Bayezid tarafından Bursa medresesi müderrisliğine tayın edildi. 14 adet önemli eserleri vardır.
23 Ocak günü İstanbul At Meydanında idam edildi.
Rupen Serag: (1885-1915) Ünlü hekim ve şairdir. Savaşa karşı olduğu için işkence edilerek
öldürüldü.
Matematikçi Feyzullah; Muhazarat-ı Feyzi’ye adında eseri olup, havada yükseklik ölçümü
logaritma ile hesaplayabilen bilgin III.Selim tarafından idam ettirildi.
Piri Reis: Akdeniz’den Hint Okyanusa birçok seferlerde bulunan ve başarıların mimarı, Kanuni
Sultan Süleyman’ın emri ile 1554 tarihinde Kahire’de başı vurularak ile idam edildi.
İstanbul Rasathanesinin Bombalanması
III. Murad’ın müneccim başı olan Takıyüddin, hükümdardan on bin altın alarak Tophane sırtlarında
bir rasathane kurdu. Rasathane 1579 yılında açıldı. Ancak zamanın şeyhülislamı Ahmed Şemseddin
Efendi, padişahı rasathanenin yıkılması için ikna etti ve rasathane bir gecede Kaptanı Derya tarafından
bombalanarak yıkıldı. Böylece İstanbul, dünyanın en önemli astronomi merkezlerinden biri olma
şansını kaybetmiş oldular. Doğal olarak Padişahın karşı fetvalarla bilimden ne denli uzak olduğu
anlaşıldığından bir daha böyle bilim yuvaları kurulamayacaktı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurulu
24 Temmuz 1923 de imzalanan “LOZANANTLAŞMASI” ile Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu kabul
edildi. Saltanattan yana olanlar, şeriat isteyenler, Sovyetler Birliğine bağlı olanların hepsi başka
emeller peşinde 5 siyasi oluşum vardı. Ayrıntıları kısmen konumuz dışında olsa da savaş sürecinde,
ekonomik yapılanmada ve siyaseten kurumlaşmada büyük ve zorlu engellerle karşılaşıldı.
Dış güçlerin desteklediği ve kışkırttığı iç İsyanlar çıkarılmıştı.
Osmanlının yıkılışındaki etmenlerden birisi de özellikle 1600 yılından sonra Anadolu’da medreseler
askere gitmemenin dışında imtiyaz istedikleri oranda karşılanmadığı için isyan merkezleri haline
geldiler. Halktan topladıkları paralarla örgütlendiler ve siyasi bir güç oldular. Dinsel sınıf olarak öne
geçmeye başlayınca halk ve köylüler medreselerde öğrenci olmayı tercih ettiler. Dolaysıyla eğitim
dini-uhrevi alana için bilim ve teknolojik gelişmelerden uzak kalındı, takip edilemedi. Dolaysıyla çağın
gerisinde kalındığını Atatürk biliyordu. 6 Mayıs 1920 de Maarif Vekilliği adında yeni bir kurum
oluşturur.
15 Temmuz 1921 de” Maarif Kongresi” ni düzenler. Öğretmen Kongresinde asıl savaşın cehaletle
yapılacağına vurgu yapmış ve “Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır” demiştir.
25 Kasım 1920 de TBMM de öğretmen ve öğrencilerin askerlik yükümlülükleri ertelenmiştir
Atatürk “….Bir milli terbiye programından bahsederken, eski devrin hurufatından ve fıtriyemizle hiç
de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen bilcümle tesirlerden
tamamen uzak , seciye-i milliye ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyorum.” Sözü ne kadar açık
ve özlü. Günümüz Türkiye’si içinde geçerli değil mi?
Atatürk bir ulus oluşturmuştur.
Tarihsel süreçte kurulu devletler incelendiğinde, devletlerin parçalanmaları ve işgal edilerek
yıkılmaları bir ulus devlet olamadığından ve Ulusal savunma sanayisinin olmadığındandır. Bu
nedenledir ki Büyük Türk m-Milleti kavramını oluşturmuştur.
Cumhuriyet döneminde sanayileşme
1923-1929 yılı yabancı sermayeye açık, özel kişilerin, sermaye birikimi olanlara sanayileşmesine
olanak tanıyarak yol alınmaya çalışılmıştır . Yabancı sermaye veya ortaklı işletme sayısı 11 olup,
sermayesi 9.330 bin tl olup ödenmiş sermayesi 4.380 bin tl dir. Yerli sermayeli şirketlerin sermayesi
5.425 bin tl olup ödenmiş sermayesi 4.380 bin tl dir. Yabancı sermayenin daha güçlü olduğu
görülmektedir
1923 yılındaki İktisat Kongresi, Atatürk açılış konuşmasında, “siyasi ve askeri zaferleri ne kadar
büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışsa, kazanılan zaferler devamlı olamaz” sözü
ile geleceğe ışık tutmuştur.
Kapitülasyonlar Sovyetler Birliği ile yapılan28 Mart 1921 Anlaşmasının 7.maddesi ile geçersiz
sayılarak kaldırılmıştır.
Devletin sanayileşerek kalkınmayı Üstlenmesi
1920-1930 yıları arasında özel sektör yeterli atılımı gösterememiş/göstermemiş, temel
sanayileşmeden çok tüketim malları üretim sanayisine yöneldiği görülmüştür. Devletçiliğin bu alana
girmesi istenmemiş ise de, devletin sanayileşmeye girmesinin zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Böylece
Birinci beş yıllık Sanayi palanında “ ..hususi teşebbüs erbabı tarafından tesisine imkan görülmeyen
sanayi şubeleri ithal edilerek Devlet ve milli müesseselerin teşebbüsü olarak kurulmaları…” vurgusu
yapılmıştır. Bu bağlamda Demir, Bakır, Kükürt, Sömikok( taş kömürünün yüksek olmayan sıcaklıkta
damıtılmasıyla elde edilen kömür ) üretilmesi için bütçenin %40 ‘ı ayrılmıştır.
Devletin sanayileşerek kalkınmayı Üstlenmesi
1920-1930 yıları arasında özel sektör yeterli atılımı gösterememiş/göstermemiş, temel
sanayileşmeden çok tüketim malları üretim sanayisine yöneldiği görülmüştür. Devletçiliğin bu alana
girmesi istenmemiş ise de, devletin sanayileşmeye girmesinin zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Böylece
Birinci beş yıllık Sanayi palanında “ ..hususi teşebbüs erbabı tarafından tesisine imkan görülmeyen
sanayi şubeleri ithal edilerek Devlet ve milli müesseselerin teşebbüsü olarak kurulmaları…” vurgusu
yapılmıştır. Bu bağlamda Demir, Bakır, Kükürt, Sömikok( taş kömürünün yüksek olmayan sıcaklıkta
damıtılmasıyla elde edilen kömür ) üretilmesi için bütçenin %40 ‘ı ayrılmıştır.
Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyette;
Ekonomi ve siyaseten tam bağımsızlık,
Tarımsal Kalkınma öncelik. (Köylü milletin efendisidir) sözü bu anlamdadır. 1920-1930 yılları
arasında Cumhuriyetin ilanından sonra 201 Türk Anonim şirket kurulmuş, 65’inde yabancı sermaye
ortaklığı vardır. Mali açıdan en önemli sorun Osmanlının borçlarını Türkiye Cumhuriyeti üstlendi.
1929 yılındaki ekonomik buhranda bile 15 milyon altın lira ödenmesi gerekiyordu.
1929 Dünyayı etkileyen ekonomik buhranı, Türkiye siyasi bağımsızlığı olduğu için dış ticaret
rejimini bizzat düzenlemek ve gerekli tedbirleri alarak bugün özelleştirmelerle bitiremediğimiz
kurumları kurmuştur.
Kendi öz kaynakları ile sanayileşme, yeraltı ve yer üstü kaynakları devletin kurumları ile işletme
(Başlangıçta ülkeye faydalı yatırımlar için yabancı sermayeye belirlenen kriterlere göre müsaade
edilmiştir.)
Ülke savunması için kendi öz kaynakları ve yetişmiş teknik insan gücü ile kurulması. Osmanlıdan
kalan ilkel “İmalat-ı Hayriye “atölye vasfındaki kurumu, “Makine Kimya Endüstrisi “haline bilim ve
teknolojik gelişmelere dayalı bir kurum haline getirmiştir. Burada çok kısa olarak, bu kurum “Tank
“yapmış 1946 yılında Cumhuriyet Bayramı’nda resmi geçit törenine çıkmıştır. Tunus’a 4 Uçak,
Almanya ve ABD ye mühimmat satmıştır.
Ulusal Kalkınma Anlayışı
Her fabrika, alt yapısı tamamlanmış, sosyal ve kültür tesisleriyle bütünleşmiş çağdaş bir yaşamın
her türlü olanakları sunulmuş düzenli bir kent yaratmıştır.
Merkez Bankasını 1930 yılında kurdu. Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununu çıkardı.
Yeni Gümrük tarifesine ek olarak ithalatta kota koyma ve ihracatı denetleme yetkisini 1931 yılında
hükümete verildi.
Tarımda: 1932 yılında Ziraat Bankasına doğrudan çiftçiden buğday satın alma yetkisi verildi.
Gerekçesi; “Mahsulün piyasalara hücumunda büsbütün düşmesini önlemek ve bazı mevsimlerde
üreticilerin zararına, aracıların yararına olacak fiyatın gayrı tabii olarak yükselmesine mâni olmak”
şeklindedir.
1934 yılında ise Buğday Koruma Kanunuyla, buğday tüketiminden dolaylı olarak ödediği verginin bir
kısmının üreticiye dönmesini sağladı. Aynı yaklaşımla Ziraat Bankası ile işbirliği altında çalışması için
Çiftçi Kredi Kooperatiflerini “ Zirai Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Hakkında Kanun” ile güvence altına
alındı.
Anlaşılacağı üzere; bir yandan tarımsal fiyatlardaki düşüşleri frenlemek, diğer yandan yasa
koşulları içinde oluşabilecek rantların tüccara değil, devlete aktarımını sağlamaktır.
Devletçi politikaların en belirleyici yönü, tarım dışındaki üretken alanlarda devletin asli, yatırımcı
ve üretici unsur olarak ortaya çıkmıştır.
Devlet, Demir yollarında, Deniz yollarında millileştirmesinden sonra, belediye hizmetlerinde ve
enerjide egemenliği bu dönende kesinleşti.
Sanayide;
1934 yılında I. Beş yıllık Planlama ile, planlı kalkınmaya başlanır.
Metalürjide, özellikle demir-çelik, kağıt, çimento, kimya sanayi konusunda modern tesisler bu dönem
kuruldu. Dünya buhranını olumlu yöne dönüşümünü sağladı. Böylelikle dış ticaret açığı kapanmıştır.
Dış ticaret fazla vererek Osmanlıdan kalma borçlar ödenmiştir.
Bu dönemin diğer önemli bir özelliği de özel sermaye devlet işletme ve sanayi ile rekabet değil,
tamamlayıcılık ilişkileri içinde olarak, devletin giremediği yan-küçük sanayi ile yaygınlaştı, gelişti.
Bankacılık da
Ülkenin kalkınması için sermaye birikimi ve yatırımları finanse etmek için sektör bankaları
kurmuştur. Bunlar:
1888 yılında II . Abdülhamit’in fermanı ile memleket sandıkları birleşerek Ziraat Bankası kurulmuş
ve 1916 yılında yeni bir yasa ile çiftçilere sermaye yardımı yaparak ve tarımın gelişmesine yardımcı
olmak olan banka 1923 yılında şube sayısını 110’dan 300’e çıkarmıştır.
Merkez Bankasının Kuruluşu:
1929 yılında yaşanan ekonomik buhran Türkiye’yi de etkilemişti. Önlem alınması için Muller ve
Sahacht isimli uzmanlardan rapor istendi, verilen öneriler amaca uygun değildi. İtalya’dan ünlü
bankacı Kont Volpi görüşü uygun görülerek buna göre yasa tasarısı hazırlanarak meclise sunuldu.
Tasarıya İş bankası çevresi karşı çıkar, tepki göstermesi üzerine Lozan Üniversitesinde öğretim
görevlisi Leon Morf çağrılır. Hazırlanan yasa tasarısı gözden geçirilir, Caharles Rısl’in görüşleri de
alınarak değişiklik yapılarak 11 Haziran 1930 tarihinde 1715 sayılı yasa çıkarılır. 15.000.ooo Tl
sermayeli Karma Anonim Şirket olarak kurulur. Kâğıt para ihracı imtiyazına sahipti .30 yıl imtiyaz
süresi vardı. 3 Ekim 1931 tarihinde açılır. Hükümet kendi hissesini American – Turkısh İnverstmen
Corpeotıin’un kendisine verilen kibrit tekeline karşılık 10.000.ooo altın dolar karşılığında borç verir.
Banka 1 Ocak 1932 yılında faaliyete başladı.
1930 yılında çıkarılan 1715 sayılı yasa, 26 Ocak 1970 de 1211 sayılı yasa kabul edilinceye kadar 40
yıl yürürlükte kaldı.
İş Bankası( 1924 ) Özel sektörün finansı ve diğer yatırımlar için , Tütün üreticileri için Tütün
Bank( 1924 ) , Sanayileşme için Sanayi ve Maadin Bankası( 1925 ) , Emlak ve Eytam Bankası( 1926
) , Esbank yerel ölçekli ( 1927 ), Ege bank ( 1928 ) , Kambiyo işlemleri ve para politikalarının pasım ve
dış ve iç ticareti kontrol için Merkez Bankası ( 1930 ),Tekstil üreticileri için, Sümer Bank ( 1933 ) ,
Yerel belediyeleri için İller Bankası( 1933 ), Yeraltı ve yer üstü madenlerin işletilmesi için Etibank (
1935 ) ,Denizcilik alanında sermaye sağlanması için, Deniz Bank ( 1937 ), kuruldu.
Yerel ölçekte özel birkaç banka daha kurulduysa da sermayeleri çok küçük olduğu için varlıklarını
devam ettiremediler.
Atatürk’ün ölümünden sonra da bu anlayışla Çay Bank (1958 yılında %49 devlet, %51 çay
üreticilerin) kuruldu.
Cumhuriyet Dönemi Kurulan Fabrikalar.
Ankara Fişek Fabrikası (1924) – Gölcük Tersanesi ( 1924 ) -Kırıkkale Mühimmat Fab.( 1926 ) –
Ankara Havagazı Fab.( 1929 ) – Kayaş Kapsül Fab.( 1930 ) – İstanbul Ambalaj Fab.(1929 ) – Nuri Killigil
tabanca, mühimmat Fab. (1930 ) – İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fab. ( 1934 ) – Zonguldak Kömür
Yıkama Fab.( 1934 ) – Barut, Tüfek Fab. (1935 ) – Nuri Demirağ uçak Fab. (1936 ) – Karabük Demir-
Çelik Fab. (1937 ) – Kırıkkale elektrik Santralı ve Çelik Fab( 1937) -Divriği Demir Ocakları Fab.(1938 –
Sıvas Çimento fab (1938)
Şeker Fabrikaları:
Uşak (1926) – Eskişehir( 1934) – Turhal(1934) –
Tekstil Fabrikalar: Konya Ereğli Bez Fab. (1934) – Bakırköy Bez Fab. (1934) – Kayseri Bez Fab. (1934)
– Nazilli Basma Fab. (1935) -Bursa Merinos (1935) – Gemlik Suni İpek Fab. (1935) Malatya Bez Fab
(1937)
Sigara Fabrikaları:
Malatya (1936) — Bitlis(1936)
Çimento Fabrikaları:
Ankara Çimento Fab (1928) —Sivas Çimento Fab. (1938)
Ulaşım
24 Mayıs 1924 tarihinde yayımlanan 506 sayılı Kanun ile devletleşmeye başlamış, Anadolu- Bağdat
Demiryolları (CFAB) adlı bir devlet şirket olarak yapılandırılmış, 30 Ocak 1927 tarihinde yeniden
yapılanmaya gidilmiş, Devlet Demir Yolları Umum Müdürlüğü olmuş, 1953 yılında Türkiye Devlet
Demir Yolları İşletmesi adında Bir KİT olmuştur. 1940 yılına kadar demiryolu uzunluğu 8.637 km ye
ulaşmıştır.
1932 – 1936 yıllarında hazırlanan 1. Ve 2. Beş Yıllık Sanayileşme Planlarında demir-çelik kömür ve
makine gibi temel sanayilere öncelik verilmiştir. Bu tür kitlesel yüklerin en ucuz ve güvenli biçimde
taşınması demiryolu tercih edilmiştir.
Temel ilke; Potansiyel merkezlerine ve doğal kaynaklara ulaşmak, Üretim ve tüketim merkezleri ile
limanlar ile arka bölgeler arası ilişkiler kurmak, Ekonomik gelişmenin ülke düzeyine yayılmasını
sağlamak ve özellikle az gelişmiş bölgelere ulaşmaktır.
1927’de Kayseri, 1930 ‘da Sivas, 1931 ‘de Malatya, 1933’te Niğde, 1934 yılında Diyarbakır, 1939
Yılında Erzurum’a devlet demiryolu ulaşmıştır.
Tütün ekimi ve sigara fabrikaları:
1862 yılında inhisar oluşturuldu.
1879 yılında “ Rusumu Sitte” Kararnamesiyle tuz , tütün ve alkollü içkilerin İnhisarı ( Tekel)
geliri yabancı bankalara ve daha sonra 1883 de Duyun-u Umumiye ye bırakıldı. Daha sonra
1884 yılında Reji idaresine geçti. Aynı yıl cıbalı ve izmir sigara fabrikaları kuruldu.1895 de
adanada, 1897 de samsunda sigara fab. Kuruldu. 1905 te Bomanti bira fabrikası kuruldu.
1921 yılında yabancı şirket ve duyunu -umumiye idaresinin yetkileri sınırlandı. 1925
yılında devlete geçti.
1932 yılında İnhisar Umum Müdürlüğü kuruldu. Barut ve patlayıcı maddeler 1934’de, Bira
1939, çay-kahve 1942 ve kibrit 1946 yılında devlet tekeline geçti. Konunun daha iyi
anlaşılması için;
1984 yılında Tekel yabancı sigara ithalatına başladı.
1986 yılında özel sektöre Tekel ile ortaklık şartıyla sigara üretim izni verildi.
1991 yılında sigara üretimi ve ithalatı belirli şartlarda izin verildi.
2001 yılında Tekel özelleştirme kapsamına alındı.
2002 yılında 4733 sayılı kanun ile Piyasa Düzenleme Kurulu kuruldu. Tekel genel müdürlüğü,
anonim şirkete dönüştürüldü.
2004 yılında Tekel içkiler sanayi ve ticareti A.Ş. bölümü 292 milyon dolara Nurol, Limak,
Özaltın Tütsab konsorsiyumuna satıldı.
Türk tarımının yok edilişine ilişkin bir başka olayı anlatmalıyım. Anavatan Partisi Genel
Başkan yardımcısı Eyüp Aşık , Küba Purolarının Türkiye temsilciliğini alınca, Türkiye’de
caddece Rize/ Pazar ilçesinin caddece bir alanında yetişen ve Küba Purosuyla rekabet eden
“Pazar Purosunun” üretimini durdurdu. Artık ekim yapılmak istense de yapılamıyor. Çünkü
tohumu kayboldu.
Alkollü içecekler
Atatürk önderliğindeki genç cumhuriyet idaresi, her bölgenin toprak özelliğine ve coğrafi
koşullarına göre tarımsal ürünlere katma değer yaratarak satışı için fabrikalar kurulmasını ilke
edinmişti. Buna örneklerden birisi de, üzümden şarap, arpadan birada ve rakı üretimini
önemsiyordu. Bu amaçla 1925 yılında Ankara bira fabrikası kuruldu. Her fabrika yapımında
olduğu gibi çalışanlarının barınması için lojman ve sosyal tesislerini de mutlaka yapılmasını
sağlıyordu.
Fabrikanın kuruluşu için Viyana’daki “Fermantasyon Endüstrisi Teknik okulundan, Prof.
Kuluger’den danışmanlık hizmeti alarak, fabrika ekipmanlarını Macaristan’ın “ Skoda”
fabrikasından temin edildi. Fabrikanın kurulmasındaki amaç, alkollü içki üretiminin yanı sıra,
arpa üretimini yaygınlaşmasıyla tarımsal çeşitliliği genişletmek ve küspelerinin de
hayvancılıkta kullanılmasıyla süt kalitesini sağlamaktı. Fabrika 1937 yılında 7.5 milyon litre
bira üretiyordu.
Sağlık Alanında
1920 yılında TBMM açıldığında “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kuruldu.
1923-9124 yılları arasında sıtma salgını ile yarısı hastaydı. Bu yıllarda 337 doktor 434 sağlık memuru
vardı.
1930 yılında Umumi Hıfzıssıhha Kanunu çıkarıldı.
27 Mayıs 1928 tarihinde, O dönemdeki adıyla “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na bağlı “ REFİK
SAYDAM Hıfzıssıhha merkezi kurulur. Ürettiği aşılar;
1931 yılında Ağız yoluyla uygulanan BCG aşısı
1932 yılında Serum üreterek, ülke gereksinimini karşılayabildiği için ithalatı yasaklandı
1933 yılında Simple metodu ile Kuduz aşı üretimi, 1934 yılında Çiçek hastalığına karşı aşı üretimi
1942 yılında Tifüs, 1948 yılında Boğmaca aşıları
1950 yılında Dünya sağlık Örgütünce influenza( Grip) laboratuvarı olarak Kabul edildi.
1958 yılında Filengi, 1965 yılında çiçek, 1983ylında BCG , 1987 AIDS araştırma ve doğrulama
merkezi
1954 yılında İlaç kontrol Şubesi açıldı.
2005 yılında SSK İlaç Fabrikası kapatıldı
2 Kasım 2011 tarihinde R.G.Yayınlanan 663 sayılı Kararname ile Kapatıldı. Daha önce 2005 yılında
SSK Bomantı İlaç Fabrikası kapatıldı. Bu önemli. Biraz ayrıntı; SSK’nın ilaç gereksiniminin % 20 sini
karşılıyor ve ISO 9002 kalite belgesine sahip 1979 yılında kurulmuştu. Kapatıldığında 4 milyon ilaç
piyasaya çıkması yasaklanmış olduğundan çöpe atıldı. Böylelikle piyasa düzenleme etkisi de ortadan
kalkarak, özel şirketlerin tamamıyla hakimiyeti altına girmiş oldu.
Türk Mimar, Mühendis ve Şehir Plancıları Odaları Birliğinin 2002 yılında düzenlemiş olduğu sanayi
Politikaları Kongresinde İlaç Sanayi konulu sunuşumda Devlet yönetimi, fabrikanın kendisini
yenilemek için gerekli bütçeyi ayırmadığı böylece teknolojisini yenileyemediğini böylece özel sektör
Fabrikalarına dolaylı destek çıkıldığını anlatmıştım. Ancak ne yazık ki diğer sektörlerde olduğu gibi
kapatılmasını önleyemedik. Bugün yaşanmakta olan Pandemi’de haklılığımız kanıtlandıysa da ne
fayda. Zaman kaybedilenleri geri vermiyor.
Bir not: 1938 yılında Çine’e Kolera aşısı gönderdik.
Atatürk ve Cumhuriyet dönemimde her fabrika, alt yapısı tamamlanmış, spor sahaları, konferans
salonları, eğlence-dinlence ve kültürel gelişmeleri için mekanların olduğu sosyal konutların
(lojmanlar) , eğitim kurumlarının olduğu bir kent yaratmıştır. Bir fabrika kurulurken, ülkenin
bütünlüğüne hizmet etmesi ön planda tutulmuş, bir fabrika diğer bir fabrikanın kuruluşuna temel
olmuş ve birbirini bütünleyen bir özellik taşımışlardır.
Özetle Atatürk ve Cumhuriyet derken;
Ekonomi ve siyaseten tam bağımsızlık
Ülkede kayıtsız şartsız milli egemenlik
Yurtta sulh cihanda sulh
Eşitlik, Laiklik ve demokrasi ve hukukun üstünlüğü
İnsan hakları, kadınların özgür yurttaş olmaları
Bilimde, İlimde ve sanatta özgürlük, eğitimde fırsat eşitliği
Bilim ve teknolojiyi halkın yararına kullanmak
Çevre sağlığına ve korumacılığına dayalı, kendini yenileyen ve sürdürülebilir bir sanayi
Tarımın ve tüm sanayi kollarının katma değer üreterek köylünün ve milletin efendiliğini korumak
Bilimsel ve teknolojik gelişmelere dayalı kendi öz gücü ile sürekli yenileyerek Ulusal savunma
sanayisini kurmaktır Atatürk ve kurduğu Türkiye Cumhuriyetinden anlaşılan.
Atatürk döneminde kurulan fabrikaları saymaya kalksam bana ayrılan süre biter. Bugüne kadar
satarak bitiremediklerini ifade edeyim. Bugün satılanları parasal değerini ödeyerek geri almak
mümkün değildir. Hatta bir yenisini kurmak da olanaksızdır.
………..
Bunca gerçekler biliniyor iken, Atatürk karşıtlığı ve yeni Ormancılık nasıl oluyor da taraf bulur?
Nedenlerin den birisi;
Emperyalizm, ülkelerin özgü koşullarına göre biçim değiştirdiğini anımsayalım. Bu bağlamda
Türkiye’de eğitim 1949 ABD ile ikili anlaşma ile eğitim, ABD’nin yönlendirmesi ile bu günkü konuma
gelmiştir. 1971 de Kenan Evren askeri darbesi ile ivme kazanan, bilim ve teknolojiden uzak din ağırlıklı
eğitim kurumların yaygınlaşması, eğitim müfredatının bu kapsamda değiştirilmesini sağladı. Tarikatlar
iktidarın yardımı ile ekonomileri güçlenerek eğitim kurumlarını ele geçirdiler. Böylelikle gençlere,
derslerde Atatürk karşıtlığı dayatıldı. Görsel ve yazılı medya aracılığının yanı sıra sinema ve tiyatrolar
ile ‘yeni Ormancılık’ dayatıldı. Araştırma, analiz ve sorgulama yeteneğini kullanmayan bir nesil oluştu.
Bu nesil algılarla yönetilmeğe hazırlandı. Bu Emperyalist devletlerin bir kurgusuydu. Başarılı da
oldular, sayılır.
Kurtuluşun lideriyle sorunu olanların, kuruluş ile de vardır.
Cumhuriyet Bayramı, ekonomide, sanayide, kültürde, insan haklarında özgürlüğün ve üretimin
hakça bölüşüldüğü, demokrasinin tam olarak hukuk içinde kalarak işlediği bir sistemin sahiplenilmesi
ve korunması her türlü çalışmanın gerekliliğinin vurgulandığı bir şölendir, kutlamadır. Sayılan
özelliklerin geçmişten geleceğe aktarılmasıdır.
Saygı ve sevgiler
Kimya Mühendisi Hasan Küçük