Çete, Korku, Şiddet ve Sindirme…
Kapitalist sistemin tarihsel sürecine bakılacak olursa her zaman karanlık ya da flü noktaları olmuştur. Sermaye birikim sürecinde, kazanılanların çoğunluğu meşru ve hakkaniyetle sağlanmamıştır. Burjuvazi kendi elini sürmeden, dokunmadan ve bulaşmadan, kirli işlerini sürdürecek yasadışı yedek güçleri hep olmuştur. Bu feodalizm döneminde de böyleydi. Toprak ağaları, kendi düzenlerini sürdürebilmek için dağlarda besledikleri çeteleri vardı. Kendilerine karşı başkaldıracak köylülerin başını ezmesi! için adeta hazır bir güç beslenmekteydi. Bu durum aslında sınıflı toplumların tümünü içeren arızalı durumdur. Bu tür çeteler, yasadışı örgütler, ya devletin başı yani kendisi tarafından beslenir, yedek bir güç olarak elde tutulurlar ya da iktidarın bir kolu tarafından desteklenirler. Yoksa ayakta durmaları mümkün değildir.
Kapitalizmin hakim sınıfı Burjuvazi, devlete hakim olmaya çalışan böylesine yasadışı güçlerin aşırı güçlenmelerinden rahatsız olurlar. Bakın özellikle varlıklarından rahatsız olurlar demiyorum. Yasa ile çözemedikleri kirli işleri bu güçlere havale ederler. Türkiye’de toplumsal muhalefet güçlerinin toplumu sarmaladığı süreçlere, gerek emek kesiminin örgütlenme, mücadele ve grev çabaları, gerek bu eylemliliklerin sokağa taşması, gerekse öğrenci olaylarına ve ülkenin aydınlarına; karşı kışkırtma, saldırı, katliam ve suikastların hemen hepsi böyle işletilmiştir. MHP’nin mahkeme savunmalarında ve bireysel itiraflar bunların birer kanıtıdır. Şimdi ise, Peker de ayni şeyi yapmaya çalışmaktadır. Bir dönem kullanıldığını düşünerek, birlikte olduğu siyasal ve diğer güç odaklarına karşı itirafnamesini yazmaktadır. Yani bir anlamda öç almaya çalışmaktadır.
90’lar bilindiği gibi Türkiye’nin en karanlık yıllarının yaşandığı, ki bunlar, devlet/mafya/siyaset ilişkileri, yasadışı ilişkilerin devlete hakim olması, biri biten diğeri başlayan koalisyonlar ve siyasal istikrarsızlık, terörle mücadele uğruna devletin terör estirmesi, faili meçhul cinayetler, sokak infazları, hukuk adına yapılan hukuksuzluklar, solu ve sosyal hayatı kriminalize etme çabaları vb demokratik olmayan hareketler, halkın siyasete olan güvenin tam olarak sarsıldığı yıllardı. Tüm bunlara rağmen, hukuk, adalet ve kanunların bu dönem kadar askıya alındığı, yok sayıldığı, tek adamın uhdesinde olduğu bir dönem olmamıştır.
Peki, AKP dönemine bir bakalım; Cemaatlerle ittifak halinde ülkeyi yönetiyor. O cemaatlerden biri ihanet etti ve karşı darbe yapmaya kalkıştı. Çete ve yeraltı dünyası ile bir oldu, onlarla işler çevirdiler. Alaattin Çakıcı içeriden çıkabilsin diye özel af çıkarttılar. Karanlık dönemin insanları Tansu Çiller, Mehmet Ağar(yasadışı eylemliliklerinden dolayı ceza almış kışıdır) AKP’yi desteklemişlerdir. Her dönem mafya ve çetelerin arkasında duran MHP ile ortak oldular. Sedat Peker, AKP sıkıştığında sahne alacak, mitingler yapacak ve AKP için oy isteyecektir. Ana muhalefet lideri için, “seni kazığa çekerim”, aydın ve akademisyenleri hedefe oturtarak ”kan banyosu yapacağını”, bir elini ‘kurt’ diğer elini ‘rabia’ işareti yapması, muhalefetin seçimlere itiraz etmesi halinde “oluk oluk kan akacak” ifadelerini kullanmasının bir anlamı vardı. Bu durumu Peker şöyle açıklayacaktır; ‘o dönem toplumda bir korku iklimi yaratılmak isteniyordu, benden yardım istendi ve üstüme düşeni yaptım’ anlamına gelen ifadeler kullanacaktır.
Biliyoruz ki, geçmişte de bugünde bu tür şahsiyetlerin devletle girmiş oldukları çapraz ilişkilenme sonucunda, Kürt sorunu bahane edilerek, bu kesime ve Sosyalistlere karşı acımasız davranılmış, gizli ve yasadışı operasyonlar çekilmiştir. Devlet adına kullanılan bu şahsiyetlerin siyasi düşünceleri, ‘milliyetçi hezeyan’ a sahip mafya bozuntularıdır. Devlet bunları kullandığı gibi, bu şahsiyetler de devlet erkinin gücünden yararlanarak kendilerine şahsi güç ve menfaatler sağlamışlardır.
Eymür’ün söylediği gibi “bu iş öyle tartışılan isimler ve olaylar kadar basit” değildir. Olayın tartışılan kısmı sadece buzdağının görünen kısmıdır. S. Peker, evet bir yeraltı dünyasının insanıdır ama söyledikleri doğrudur ve iktidar bu iddiaları soruşturacağına, “çete liderinin söylediklerine itibar edilmemesi gerektiği” üzerinden bakmaktadır. Bu mantık tehlikelidir. Çünkü işin ucunun siyasi iktidara yani kendilerine dokunduğunu bilmektedirler.
Bu çatışma, yeraltı dünyası arasındaki çatışma olarak görünse de, aslında bu çetelerin devletin içerisine ne kadar girdikleri, ne kadar etkili oldukları, ne büyük işler çevirebildiklerinin en büyük kanıtıdır. Biliyoruz ki, bu olayda geçmişteki kapatılan olaylar gibi bir süre sonra konuşulmayacak ve sümen altı edilecektir.
Şimdi sorulması gereken soru şudur, “devlet mi çeteleşmiştir yoksa çeteler mi devletleşmiştir”? Her ikisi birden olma ihtimalinin çok daha muhtemel olduğunu düşünüyorum.
YORUMLAR