DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PYD’nin Öcalan’ın örgütünün olmadığını söyleyerek, “PYD onun örgütü değil, orada kendisini bağımsız tarif eden bir örgüt. Suriye’deki yapı da tabii Öcalan’ın paradigmasından etkileniyor” dedi.
27 Şubat’ta ilk kez terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan‘ın kaldığı İmralı Cezaevi’ne giden ve Öcalan’ın PKK’ya yönelik silah bırakma çağrısı yaptığı toplantıda yer alan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, T24’ten Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtladı.
Bakırhan, Öcalan’ın bugüne kadar denenen çözüm süreçleri içinde eski cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın çabasına özel bir atıfta bulunduğunu aktardı. Hatta Özal’ın tam çözüm aşamasında oldukları bir dönemde ölmesini “şüpheli” bulduğunu ima etti.
Bakırhan, Öcalan’ın, “kayyumları, İstanbul Barosu’na, yazar-çizerlere yapılanları ‘sabotaj’ olarak gördüğünü” anlatırken sesinin yükseldiğinin bilgisini de verdi.Bakırhan, “Biliyoruz ki Öcalan çağrı açıklanmadan önce bir mektup da Rojava’ya (PYD) gönderdi. Siz DEM Parti olarak o mektubun içeriğinden haberdar değil misiniz?” sorusuna, “Öcalan’ın PYD’ye yazdığı mektubun içerinden haberim yok. Zaten bizim herhangi bir mektubun içini açıp bakma durumumuz olmaz” dedi.
Röportajdan öne çıkan detaylar şöyle:
“İKTİDAR BUNU DA YEDEKLİYORMUŞ GİBİ DURUYOR”
– Bir yandan da başarısızlık ihtimaline karşı CHP-DEM ilişkisini yedek bir strateji olarak kurguluyorlar o halde ve siz bunun farkındasınız.
İktidar her zaman yedek planlamalar yapar. Tabii bunu da yedekliyorlarmış gibi duruyor. Emin olun, sizin hatırlattıklarınızın çok üzerinde şeyler de söyleyebilirim. Ama tarih hep böyle tekerrür mü edecek? Tekerrür edeceğine inanacaksak hiçbir şey yapmamalıyız. Ama başka bir şey yapmak gerekiyor. Yoksa iktidarlar sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde, bir şey başlatır, işine gelmediği zaman sonlandırır. Sabotajları yapan iktidarın kendisidir çoğu zaman. Ceylanpınar’ı aydınlatması gereken biz değiliz yani. Ama bugün biz işin en başından “Zaten bu iktidar….” diye başlayan cümleler kurarsak yazık ederiz.
“SDG TÜRKİYE’DE KURULMADI, TÜRKİYE İLE BİR İLGİSİ YOK”
– O kadar azaldı mı SDG içindeki Kürtlerin oranı?
Bu çok fazla bilinmiyor belki ama HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinin ardından çok fazla seküler Sünni Arap SDG’ye katıldı. SDG içinde Ezidiler, Ermeniler, Çerkezler var, Çerkez taburları var. SDG, Türkiye’de ya da Türkiye’ye karşı kurulmuş bir yapı değil. Türkiye’de mücadele etmiyor, Türkiye’nin herhangi bir kentini yönetmiyor, Türkiye’ye alakası yok. Ama tabii ki meselenin kökeninde Kürt meselesi var. Orada da Kürtler kimliksizdi, orada da tekçilik dayatılıyordu. Suriye’de de yüz yıl bu dayatıldı. SDG buna karşı kurulmuş bir yapıdır, Türkiye’ye karşı bir örgüt değil. Türkiye’de fırtınalar koparıyor birileri ama ben şimdi bir şey söyleyeceğim size. Mazlum Abdi, Ahmet El Şara ile görüşüyor. Bunu emin olarak söylüyorum size.
– Neyi konuşuyorlar bu görüşmelerde?
Askeri yapı ne olacak? Kuzeydoğu Suriye’deki yer altı yer üstü kaynakları ne olacak? Yani orada Türkiye’nin bir taraf olmadığı, Suriye’ye dair iç meseleleri görüşüyorlar. Ülkenin kendi içindeki aktörlerin kendi arasında görüşmeleri ve bir iç trafiği var. Bütün bunlar Türkiye’yi ilgilendirmiyor.
– O zaman durum şu mu; Türkiye’de PKK kendini feshettikten sonra Kürtlerin Türkiye’deki anayasal beklentilerinin karşılanması konusunda hızla yol alınabilir ama Suriye’deki Kürtlerin statüsü çok daha uzun vadeli bir konu?
Yani burada da o söylediğiniz yere o kadar yakın değiliz, o da biraz sorunlu. Ama bir umut var. Suriye’de ise bugün yönetimin niteliğine ilişkin soru işaretleri var. Oradaki Kürtlerin nasıl bir rejimin vatandaşı olacağı net değil. Suriye’de neyin ne olacağı belirsiz. Zaten bilirsiniz hegemonik güçler çelişkiler üzerine büyürler.
“PYD ÖCALAN’IN ÖRGÜTÜ DEĞİL AMA ONUN PARADİGMASINDAN ETKİLENİYOR”
– Ve böyle bir ortamda YPG silah bırakmaz. Bu mudur çıkan sonuç?
Bakın… Öcalan kararlı, kendi örgütüne silah bıraktıracak.
– Öbürü kendi örgütü değil mi, yani YPG?
PYD onun örgütü değil, orada kendisini bağımsız tarif eden bir örgüt. Şöyle bir örnekle aradaki farkı anlatmaya çalışayım. Biz yıllarca Lenin’in ulusların kendi kaderinin tayin hakkından işte, Marx’ın ekonomi politikasından etkilendik. Ama Çin’deki sosyalistle, Türkiye’deki ya da Irak’taki sosyalistin bu paradigmalardan aynı şekilde etkilendiğini söylemek mümkün olabilir mi? Suriye’deki yapı da tabii Öcalan’ın paradigmasından etkileniyor. Ama kararlarını yaşadıkları ülkenin koşullarına göre verecek. Suriye’deki HTŞ yönetimi bugün Kürtlere bekledikleri yaşam ve dil güvencesini veriyor mu? Bunun garantisini devletin kendisi bile veremez şu an çünkü rejimin niteliği belli değil daha. Bu son Alevi katliamıyla da ortaya çıktı ki bu rejim orayı yönetecek kapasitede değil, birikimi yok, tecrübesi yok. İdlib’deki gibi cihatçılar bir kampta toplansın, iaşelerini dağıt, akşama namaza çağır, eline silah ver. Böyle devlet kurulmaz. Konuştuğumuz yer Suriye’dir, bir zamanlar Ortadoğu’nun her anlamda merkezi olan bir yer. Suriye’nin Sünni’si bile sekülerdir, Türkiye’den daha sekülerdir. Böyle bir Suriye’ye sen tek elbise giydiremezsin, aynı renk elbise giydiremezsin. Onun için ben kuşkuluyum bu rejimden. Biz burada bu kuşkuları taşıyorsak, cihatçılarla 15 yıldır orada savaşan, can veren, bedel ödeyenler kuşkulanmayacak mı?
“ERDOĞAN TEMKİNLİ”
– “Bu işin olmasını isteyen çevreler” vurgunuz, başından beri devletin içinde konuya farklı bakan iki kanat arasında bir çekişme yaşandığına dair izlenimi pekiştiren bir vurgu gibi geldi bana. Biliyoruz ki Devlet Bahçeli çözümü isteyen kanadın başını çekiyor, bu yaklaşımın Adalet ve Kalkınma Partisi içinde ve Külliye’de savunucuları da var. Ancak öte yandan AKP içinde konuya şüpheyle yaklaşan hatırı sayılır bir çoğunluk da var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu süreç içinde negatif bakanlardan belki daha çok etkilendiğini izledik. Gelinen noktada iktidarın artık yekpare olarak bu sürece sahip çıktığını söyleyebiliyor musunuz?
Şu anda bir şey söylemek için çok erken. Ama biz meseleye biraz böyle temkinli bir yaklaşım olduğunu gördük.
– Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meseleye temkinli yaklaştığını gördünüz. Bunu söylüyorsunuz, değil mi?
Evet. Sayın Cumhurbaşkanının geçen hafta daha sahip çıkan açıklamaları oldu. Ama tabii ki bu meselenin karşısında olacak kimi çevreler var, alışkanlıklar var, Kürt’ü vatandaş görmeyen yaklaşımlar var. Bu meseleden beslenen kimi çevreler var. Kürt meselesinin çözümü birçok siyasi aktörü işsiz bırakacak, birçok siyasi partiyi boşa düşürecek. Bütün varlığını, “Kürt yoktur bu mesele demokratik yollarla çözülmesin” üzerine kuran bir anlayış tabii ki çözümün karşısında durur.
DEM PARTİ’DEN İKİNCİ TUR: “MUHATAPLARINA SORULMALI”
DEM Parti, Öcalan’ın silah bırakma ve örgütü lağvetme çağrısı ardından siyasi partileri ikinci kez ziyaret ediyor. DEM Parti’nin ilk durağı EMEP oldu.
Görüşme sona erdi. Görüşme sonrası açıklama yapan Tuncer Bakırhan, Öcalan’ın çağrısının YPG’yi kapsayıp kapsamadığı sorusuna, “SDG’nin temsilcileri biz değiliz, muhataplarına sorulmalı” dedi.
Partinin ikinci durağı CHP oldu. DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları başkanlığındaki heyet, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile görüştü.
Partinin üçüncü durağı ise DEVA Partisi olacak.
DEM Parti heyeti saat 13.00’te CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i CHP Genel Merkezi’nde ziyaret edecek.
Partinin bugün son durağı DEVA Partisi Genel Merkezi olacak. DEM Parti heyeti saat 16.30’da DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ile görüşecek.
DEM Parti 12 Mart’ta, TİP, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi’ni, 17 Mart’ta ise AKP ve MHP’yi ziyaret edecek.
BAHÇELİ’NİN “SİLAHLARI TÜRKİYE’YE TESLİM EDİN” ÇAĞRISI
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Terörsüz Türkiye” hedefi kapsamında gündeme ilişkin dün yazılı açıklama yaptı.
Terörsüz Türkiye hedefinin, tarihin ve coğrafyanın huzurla mühürlenmesi, umutla müjdelenmesi, barış ve kardeşlik ruhuyla mücehhez hale gelmesi olduğunu aktaran Bahçeli, “On yıllardır milletimizin başına musallat olan kanlı musibetin nihayet sonu görünmüştür” ifadesini kullandı.
Sosyal, siyasal, ekonomik, güvenlik, toplumsal maliyetiyle birlikte insani, vicdani kayıp ve mağduriyetleri yüksek seviyelere tırmanan silahlı şiddet ve ihanet döneminin kapanmak üzere olduğunu belirten Bahçeli, başka bir seçenek veya ileri sürülebilecek bir mazeretten bahsedilemeyeceği gibi bölücü terörü haklı gösterebilecek hiçbir anlayış ya da amaçtan da söz edilemeyeceğinin altını çizdi.
Bahçeli, siyaset ve demokrasi hayatına düşen terör gölgesine artık sabır ve tahammül göstermenin mümkün olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Türk milleti harici ve dahili odakların baskı ve dayatmalarına göz yummayacak, risk ve tehditlerin daralan markajına sıkışıp kalmayacaktır. Terörle demokrasi, silahla siyaset, kaosla huzur, bölünmeyle birlik ve beraberlik arasında güvenli bir liman, ara bir istasyon yoktur. Aziz milletimiz, makus ve menhus talihini yenmek için kutlu irade ve inancıyla devrededir. Geride kalan 41 yıllık terör ve bölücülük enkazı el birliğiyle, ortak aklın imkanlarıyla, elbette samimi, sahici, sabırlı, hasbi ve güven veren hamlelerle kaldırılacaktır. Terörün kanlı izleri silinmekle birlikte tortu ve kalıntıları da tamamıyla kazınıp atılacaktır. Herhangi bir yol kazasının yaşanmaması, yanlış anlamaların tezahür etmemesi, hassasiyet yönü ziyadesiyle fazla olan iyimser gelişmelerin sekteye uğramaması/uğratılmaması konusunda son derece dikkat, sorumluluk, özen ve uyanıklık gerekmektedir.”
“İMRALI ÇAĞRISI, PKK TERÖR ÖRGÜTÜYLE BİRLİKTE DİĞER BÜTÜN UZANTI VE GRUPLARI BAĞLAMAKTADIR”
MHP Genel Başkanı Bahçeli, “Terörsüz Türkiye” sürecinin ihmali ve ihlali düşünülemeyecek altın bir fırsat olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Bu fırsat aynı zamanda vehimlere kapılmadan müşterek fehim, fecir ve ferasetle tedarik ve temin edilmelidir. DEM Parti’nin sağduyulu, soğukkanlı, sıcak mesajlarının yanı sıra tutarlı ve istikrarlı adımlarını muhafaza gayreti sonucunda Türkiye partisi olmasının önü de açılacaktır. 27 Şubat İmralı çağrısı, PKK terör örgütüyle birlikte diğer bütün uzantı ve grupları açıkça bağlamaktadır.
YPG’nin ve buna benzer terörist oluşumların anılan çağrıdan muaf ve istisna olduklarını iddia etmeleri, çatlak ses çıkaranların bu mesnetsiz görüşü bir plan dahilinde paylaşmaları örgütsel ve kurucu önderliğin doğasıyla tamamıyla çelişkilidir. Terör örgütünü kuran feshini istemiştir. Bunun dışında zamana oynamak, ortamı bulandırmak, süregelen pozitif gündemi tahrip ve tahrik edici nitelikte top çevirmek, siyasi ve hukuki düzenleme taleplerini yoğunlaştırmak aymazlıktır. Bilhassa melezleşmiş bir millet yapısını dikte etmenin peşine düşenler, yürürlükteki Anayasa’da ifadesini bulan Türk vatandaşlığı tanımını pervasızca ve peşin hükümlerle tartışmaya açanlar terörsüz Türkiye seferberliğini kesintiye uğratmanın düşünü kuran tatlı su kurnazlarıdır. Gerçekçi ve geniş bir temelde mezkur seferberliğin sonuca ulaşması halinde kazanması kaçınılmaz olan, bununla kalmayıp ortaya çıkacak muazzam barış ve bahtiyarlık vasatından dolayı göğsü kabarması kesin görülen elbette ortak kader paydasında buluşan herkestir.”
“ATEŞKES AÇIKLAMASI DOĞRU, DENGELİ VE İSABETLİ BİR AÇIKLAMA DEĞİLDİR”
“Bizim nazarımızda herkes Türkiye’dir, milletin tamamıdır.” ifadesini kullanan Bahçeli, maşeri vicdanın terörün kalıcı ve köklü şekilde bitişinden veya bitirilmesinden kesinkes yana olduğunu belirtti.
Bahçeli bu gayenin en kısa sürede ifa ve icrasında en küçük görüş ayrılığının olmadığının altını çizerek, şunları kaydetti:
“Zaman ve zeminin konjokturel gelgitlerinden yararlanarak söz konusu ağır sorunun uzamasına, savsaklanmasına, hatta sabote edilip aykırı ve çarpık seslerin çıkmasına hizmet edenler hesabını veremeyecekleri vebal altındadır. Türkiye’miz siyasi mutabakat ve toplumsal dayanışmayla terörsüz bir geleceği inşa ve ihya amacındadır. Hiç şüphe yoktur ki terör, büyük ve kahredici bir insanlık suçudur. Terör, insani miras ve emanetlerin hiçe sayılmasıdır. Türk milleti terörle yaşamaya ne mahkum, ne mecbur, ne de müstahaktır. PKK terör örgütü ve iltisaklı gruplar derhal ve ön şartsız silah bırakmalı, hatta kanlı silahlarını Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etmelidir.
Ateşkes açıklaması doğru, dengeli ve isabetli bir açıklama değildir. Çünkü ateşkes rejiminden bahsetmek için eşit ve egemen güçlerin karşılıklı münasebet ve mücadelesine sahne olan ahlaki, mantıki, meşru ve hukuki bir ortamın varlığı asla yoktur. Bunun tam tersine olacak şekilde, yapılacak her teklif, söylenecek her söz tek taraflı bir oyalanmadır ve beyhudedir.”
“BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ, ÖRGÜTSEL VARLIĞINI SONA ERDİRMELİDİR”
Bahçeli, küresel siyaset ve stratejik ilişkilerin pek çok sarsıcı gelişmeye gebe olduğu bir dönemde terör örgütünün bütün uzantı ve bağlantılarıyla silah bırakmasının ikamesi olmayan bir gereklilik olduğunu vurguladı.
Jeopolitik kırılmaların tehlikeli şekilde vasat bulduğu bugünkü dünya tablosunda milli birlik ve dayanışma ruhunun işlerliğine ve işlevselliğine ileri düzeyde ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Bahçeli, “Bölücü terör örgütü, kurucu önderliğin 27 Şubat çağrısına müzahir hareket edip hiçbir şart ileri sürmeksizin silahla yollarını ayırmalı ve örgütsel varlığını sona erdirmelidir. Bunun dışında hiçbir tasarruf, tahayyül ve tehir çabası masum ve makul kabul edilmeyecektir” açıklamasında bulundu.
“TÜRK VE TÜRKİYE YÜZYILI, HUZUR VE BARIŞIN YÜZYILIDIR”
“Anayasa’da amir hüküm olan Türk vatandaşlığı tanımı etrafında gittikçe somutlaşan, sürekli irtifa kazanan tehlikeli ve tedirgin edici tartışmaların ifade ve düşünce hürriyetinden daha çok yıkıcı ve zehirleyici fonksiyonu vardır ve bu art niyetli keşmekeşin süratle sonlandırılması samimi beklentimizdir.” ifadelerini kullanan Bahçeli, bölgesel nitelikli kaos dinamiklerinin son derece etkin ve faal olduğuna işaret etti.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Suriye’nin Lazkiye ve Tartus kentlerinde yaşanan kaygı veren çatışmalar yaygınlık emaresi göstermektedir. Dış bağlantılı etnik ve mezhebi provokasyonların bir yanda ülkemiz diğer yanda komşu ülkeler aleyhine kapsamlı olarak sipariş edildiği anlaşılmaktadır. Derin ve denetimsiz bir bunalım kapanına şuursuz ve fütursuz zihniyetler tarafından sürüklenmek istenen küresel ve bölgesel müesses mimari her türlü kriz ve kargaşaya açık haldedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında tecelli eden hakim ve havi uluslararası sistem ölümcül darbelerle tasfiyenin eşiğindedir. Buna karşılık adalet, eşitlik, hakkaniyet ve haysiyet esaslarına saygılı bir dünyanın tesis edilip edilmeyeceği, siyasi ve stratejik yol haritasının ne zaman belirleneceği, demokrasi ve hukuk alanında görülen kontrolsüz dağınıklığın ve dağılmanın nasıl toparlanacağı her insanı, her milleti, her ülkeyi yakından ilgilendiren ortak bir sancıdır.
İç huzur ve barış ortamını kardeşlik kültürüyle pekiştirmiş, milli onurla perçinlemiş Türkiye’nin gücüne güç katacağı, küresel ve bölgesel tehditlere karşı munzam ve mütemadi direniş göstereceği kuşkusuzdur.
Türk ve Türkiye Yüzyılı, huzur ve barışın yüzyılıdır. Türk ve Türkiye Yüzyılı, dünya sallanırken milli güvencenin yüzyılı, bin yıllık kardeşlik hukukunun yüz akı, doğudan batıya, kuzeyden güneye muazzez milletimizin gönül akını ve gövde gösterisidir. Bu nedenle İmralı tarafından 27 Şubat 2025 tarihinde yapılan tarihi çağrıya PKK’yla birlikte diğer uzantı ve iltisak halindeki örgütlerin riayet ve bağlılığı mecburidir. Terörsüz Türkiye amacı derhal gerçekleşmeli, terör hayatımızdan sökülüp atılmalıdır. Aksi halde elinde kanunsuz silah taşıyan kim olursa olsun bedelini en ağır şekilde ödeyecektir.”
Odatv.com