Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fakir Yilmaz

ÖLEN, ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLİK..

Bir zamanlar yokuşunu çıkıp, gazetecilik yaptığım İstanbul Cağaoğlu’nda İran konsolosluğu ile karşı karşıya olan ve en son gittiğimde Ardahan Damallı bir hemşerimin kafesini işlettiği Türkiye Gazeteciler Cemiyeti öldürülen gazetecilerin anıldığı bir toplantı düzenlemiş.
Başkanı da daha yenilenen isminin ve üzerinde Türkiye yani tüm ülkenin tüm gazetecilerin sivil toplum kuruluşu olarak kurulan önemli bir stk’sı olarak adlandırılan ancak toplasan üç yıl boyunca çıkıp, indiği o dar Cağaloğlu’nun yokuşunu dolduracak kadar üyesi olmayan bu cemiyetin düzenlediği toplantıyı izlerken bu cemiyetin ne kadar güçlü (!) bir o kadar da güdük kaldığını bir kez daha görüyor bu ülkedeki iki yüzlülüğün, samimiyetsizliğin sevgili meslektaşlarım arasında da olduğunu anlıyordum.
Çünkü başta Kürt Ape Musa, Ermeni Hrant Dink gibi 31 yıl önce eğitimimin bir bölümünü aldığım, Kızılay meydanında simit, Ulus’ta su sattığım başkent Ankara’da Ocak ayının soğuk bir gününde öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun da anıldığı toplantıyı izlerken boş kalan Gazeteci Burhan Felekîn adını taşıyan konferans salonuna bakınca ve katılımcıları sayarken üç elin parmak sayısını geçmediğini bir kez daha görüyordum.
Yani 86 milyona ulaşan bir nüfusu bulunan Türkiye’nin adını, adının önüne koyup, çoğunluğu ulusalcı tayfadan oluşan ve sayıları 86 bilemediniz 186’yi geçmeyen bir üye sayısıyla koskoca bir ülkenin adını taşıyan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti toplantısına 5’i konuşmacı olmak üzere topu topu 30 kişi katılmış ve öldürülen gazetecilerin anıldığı, gazeteciliğin sorunlu gündemi konuşulmuş…
Halbuki TGC gibi bu ülkede binlerce gazetecinin olduğunu, hatta kendisinden olmayanları gazeteci olarak saymasa da hatta bazılarını yazdıkları haber ve yorumları ile sadece eleştirdikleri için bazı meslektaşlarımızı terörist ilan etse de Cumhurbaşkanlığı bile 2020 yılı sonu itibariyle bu ülkede 15 bin 148 gazetecinin basın kartı olduğunu aynı Türkiye’de internet medyasında çalışanlar hariç 25 bin gazeteci olduğunu açıkladığını da bilmekteyiz.
Evet, ‘Benim olsun, küçük olsun’ anlayışı ve samimiyetsizliğinin gazetecilikte de alenen görünen bu toplantıya baktığı sırada dinlediğim Yılmaz Özdil’in İsveç’in Nato’ya girmesine onay veren CHP’nin yeni lideri Özgür Özel’in Tunceli ziyaretinde Kılıçdaroğlu gibi Tunceli’ye neden Dersim dediğini kendi youTube kanalında sert bir dille eleştirdiğini de dinliyor, ‘Ula siz bu memlekette ben gazeteciyim diyorsanız ben değilim..’ diyesim geldi.
Ve bu ülkede neden baroların bölündüğünü, neden onca gazeteci sivil toplum örgütünün oluştuğunu ve en önemlisi 23 yıla yaklaşan bir süreçte neden muhafazakâr bir iktidarın ayakta kaldığını bir kez daha iyi anlıyorum.
Çünkü demokrat, devrimci, Mumcu gibi solcu maskeli gerçek yüzlerini gören benim gibi gazetecilerin yanı sıra toplumun büyük bir kesiminin bunların samimiyetsizliğini anladığını, toplantılarına katılmadıkları gibi kendileri gibi düşünen partileri sandığa gömdüğünü ve annesi rahatsızlanan Demirtaş’ın eşinin İstanbul Büyükşehir’e aday olacağını duyunca bir kez daha maskeleri düşen bunları çok iyi tanıdığını anlıyordum.
Ve Mumcu gibi karanlık güçlerce öldürülen onca gazetecinin faillerinin ortaya çıkmadığı 85 milyonluk ülkede 300 bini magazin, 500 bini spor, 500 bini bulmaca, at yarışı olmak üzere neden ancak 2 milyon gazete satıldığını, toplumun büyük kesiminin neden gazetecilere şüpheli bakıp, inanılmadığı bu ülkede kendileri dışında kimseye yaşam hakkı bile vermeyen asıl bunların gazeteciliği öldürdüğünü de bir kez daha anlıyordum…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER