Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Recep Memişoğlu

Hukuk Devletinden Kararname Devletine!

Hukuk Devletinden Kararname Devletine!

Demokratik hukuk devletlerinin bir Anayasaları ve bu anayasaya uygun iç hukukun düzenlendiği daha da ayrıntılı yazılmış bir kanunlar manzumesi vardır. Yani yasalar. Demokratik ülkeler artık sadece kendi iç hukuklarıyla başbaşa da değiller. Onları bağlayan bir de uluslararası bağıtlanmış, yazılmış metinler var artık. Yani antlaşmalara imza atmış hiçbir hukuk devleti şunu diyemez, ‘uluslararası anlaşmalar, mahkemeler, yasalar bizi bağlamaz, istediğimiz gibi hareket ederiz”. Böyle bir şey yok.

Şimdi bu uluslararası anlaşmalar nedir bakalım. Bir kere ne kadar demokratik işleyişe sahip olduğu tartışmalı olsa da, artık tüm dünya ülkelerinin üyesi olduğu bir Birleşmiş Milletler(BM) topluluğu vardır. Bu ve benzer kurumların emperyalist ülkelerin uhdesinde hareket ettiklerini, dizginlerin onların elinde olduğunu biliyoruz. NATO’yu zaten tartışmıyoruz bile. Bazı uluslararası antlaşmalara tüm ulus devletlerinin taraftar olmadıklarını, bazı kısımları imzalarken diğer bazı kısımları imzalamadıklarını da biliyoruz.

Örneğin, dünyanın ‘İklimsel’ yapısına etkisi olan ve doğanın kirletilmesi anlamında sera gazı oluşturan, sanayi atıklarının kontrolü, saklanması ve zararları bakımından başta emperyalist devletler olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler taraf olmak bakımından çekince koymaktadırlar. Nedenini biliyoruz, imzaladıklarında ülkelerinin uyması konusunda bağlayıcı oluyorlar. İmzalasalar bile ne kadar uyup uymadıkları tartışmalı bir konudur.

Ama özellikle ‘İnsan Hakları’ bağlamında oluşturulan Uluslararası Mahkemelerin(AHİM) aldıkları kararlar, iç hukuk el vermese de, imzalanmışsa kesinlikle ulus devletleri bağlamaktadır. Örneğin, Türkiye’de 90. madde bu konuda açıktır. Ama tüm bu bağlayıcı kararlara rağmen ulus devletlerin uymamada direnmesi, çekince göstermesi, bu kurumların dünyada varlıklarını tartışma konusu yapmaktadır. Özellikle diktatör, antidemokratik yönetimlerin, kendilerinin imzaladığı yasaları uygulamamada direnmeleri sorun yaratmaya devam ediyor.

Bu anlamda Türkiye artık bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Erdoğan’ın ‘tek adam’ iktidarı tüm antidemokratik uygulamalarıyla var olan demokratik kurumları adeta ‘iğdiş’ etmiştir. Önce Özal döneminde ‘bir kere delmekle bir şey olmaz’ anlayışı, şimdi tümüyle askıya alınmasıyla kendini göstermiştir. Erdoğan dönemiyle, ‘güçlerin ayrılığı, bağımsızlığı yerine, güçlerin birliği’ ilkesi uygulanır olmuştur. Meclisin ‘Kanun’ yapma yetkisini elinden alan Erdoğan, Kararnamelerle ülkeyi yönetmeye kalkışmıştır. Kafasına göre, anlık gelişmelerle, kanunlara ve iç tüzüklere uyup uymadığına bakılmaksızın, ‘Resmi Gazete’ ilanlarıyla her şey düzenlenir olmuştur. Bu bir ‘Olağan Üstü Hal’ durumudur, anayasa ve yasaların askıya alındığı antidemokratik bir işleyiştir, kabul edilemez.

Bu halk o kadar antidemokratik işleyişe alıştı, alıştırıldı ki, artık uygulamanın absürtlüğü bile kimseyi şaşırtmamaktadır. Bu kadarı olmaz dediğimiz uygulamalar uygulandı, yasa ve anayasal olarak da reel hukukçularımız içlerine sindirdiler, ses çıkartmadılar. Ya da sesleri cılız çıktığı için duyulmadı.  Bu anayasal kurumları da düzenleyen siyasal iktidar, adeta devletin memuru değil de, AKP’nin ve Erdoğan’ın memurları gibi davranmasını istemektedir. İstemediği bir karar çıktığında ya tanımadığını söylemekte ya da kararı veren heyeti anında değiştirmektedir.

Bugüne kadar Kararnamelere alışmıştık da, kanunla düzenlenmesi gereken iç hukuk yollarının artık Bakanların ‘Genelgeleriyle’ düzenlenmeye başladığını gördükçe, bu işin dibinin çıktığını göstermektedir. Pandemi yasakları nedeniyle, İçişleri Bakanın İçki satışlarıyla ilgili kararnamesi tam bir rezalet, hukuk garabetidir. Bu Laikliğe aykırı olduğu kadar da insan haklarının da ihlali anlamına gelmektedir.

Bir ülkenin vatandaşı, halkı, kanuna, adalete, yasalara güvenmeyecekse nereye güvenecek. Ülkenin ana temellerine öylesine dinamit koydular ki, geri dönülmez bir yola çoktan girildi bile. Bu anlamda, bu iktidarla, kökten siyasal olarak hesaplaşmadan, hesap sormadan bu işlerin düzelmesi imkanı kalmamıştır. Ülke adeta küçük bir azınlığın azgın ve fütursuzca bir talanı, sömürüsü ve yok edilmesiyle karşı karşıyadır. Bundan çıkış yolunun topyekün bir bilinçlenme ve karşı koymakla olabilecektir ancak.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER