Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Yozgat Şehir Hastanesi’nde “Şikâyet Ettin, Bedelini Öde” Skandalı!

Yozgat Şehir Hastanesi’nde “Şikâyet Ettin, Bedelini Öde” Skandalı! Yoğun bakım

Yozgat Şehir Hastanesi’nde “Şikâyet Ettin, Bedelini Öde” Skandalı!

Yoğun bakım hastasına sevk baskısı, hasta yakınına dilekçesini geri çektirme, personel üzerinde baskı, başhekime ağır suçlamalar…

özel Haber: Ömer Şan

Yozgat Şehir Hastanesi’nde yaşanan bir vaka, hasta hakları, tıbbi etik ve kamu idaresi açısından ciddi tartışmalar doğurdu. Hasta yakını A.E., yoğun bakımda tedavi gören annesi Z.E. hakkında hastanede karşılaştıkları etik dışı uygulamaları ve kötü muameleyi detaylı biçimde belgeleyerek, 10 Haziran 2025 tarihinde yazılı bir şikâyet dilekçesiyle hastanenin başhekimi Uz.Dr. M.K.’ya başvurdu.

Her şey bir yoğun bakım talebiyle başladı

Olaylar, hasta yakınlarının Z.E.’nin C Yoğun Bakım’dan, donanımı daha gelişmiş olan A Yoğun Bakım’a alınması yönündeki talebiyle başladı. A.E., A Yoğun Bakım sorumlusunun aynı zamanda göğüs hastalıkları uzmanı olması nedeniyle bu değişikliğin tıbben gerekli olduğunu belirtti. Ancak bu talebin ardından, C Yoğun Bakım sorumlusu Uz. Dr. M.D.’nin tavrında ciddi bir değişiklik yaşandığı ve iletişimi azalttığı iddia edildi. Hasta Z.E., 7 Nisan’da A Yoğun Bakım’a nakledildi ve burada tedavi süreci olumlu yönde ilerledi. Ancak 22 Mayıs’ta palyatif servisine çıkarıldığında, karşılarına yeniden Uz. Dr. M.D. çıktı. Zira palyatif servisin sorumlu hekimi de M.D.’ydi. Bu gelişme hasta yakınlarında, önceki süreçte yaşanan gerginliğin devam edeceği yönünde ciddi bir endişeye yol açtı.

Şikâyet edilen doktor: Uz.Dr. M.D.

Dilekçede adı geçen hekim, anestezi uzmanı Uz.Dr. M.D.’ydi. İddiaya göre; hasta yakınına yeterli ve açıklayıcı bilgilendirme yapmayan, genellikle yüzeysel ve moral bozucu ifadelerle iletişim kuran hekim; hasta taleplerini dikkate almamış, süreci şeffaf yürütmemiştir. Davranışlarında kişisel kırgınlık veya alınmışlık duygusuyla hareket ettiği, hasta yakınına karşı soğuk ve mesafeli bir tavır sergilediği gözlenmiştir. Bu yaklaşım, hekimin mesleki sorumluluklarını ikinci plana iterek hasta ve yakınına karşı bilinçli bir ilgisizlik içine girdiği izlenimini doğurmuştur.

Özellikle dilekçe sonrası tavırlarında belirgin bir değişiklik görülmüş; bu da hekimin kişisel algılarla hareket ederek hasta ve yakınını cezalandırma niyeti taşıdığı kanaatini güçlendirmiştir.

A.E., bu gerekçelerle Uz.Dr. M.D.’nin annesiyle tıbbi ilişkisinin tamamen kesilmesini talep etti. Ancak dilekçenin sonuçları, kamuoyu açısından çok daha sarsıcı bir sürecin kapısını açtı.

Başhekimle önce olumlu başlayan süreç tersine döndü

Dilekçe sunulmadan önce A.E., hastane başhekimi Dr. M.K. ile bir kez yüz yüze, birkaç kez de telefonla görüşme gerçekleştirdi. İlk görüşme, başhekimin davetiyle 31 Mayıs 2025 Cumartesi günü saat 14.00’te başhekimlik makamında gerçekleşti. Görüşmede başhekim, dilekçeyi “Çok güzel yazmışsınız, her şey açık, salı günü getirin işleme koyalım” şeklinde değerlendirdi.

A.E., dilekçesini 3 Haziran Salı günü sekretere teslim etti. Ardından süreç sessiz geçti. Ta ki dilekçenin Uz. Dr. M.D.’ye tebliğ edilmesine kadar. 18 Haziran’da, A.E.’nin yoğun bakımda yatan annesi Z.E.’nin başka bir hastaneye sevk edilmek istendiği bilgisi kendisine iletildi.

Gerekçeler değişti, açıklamalar çelişkiliydi

A.E. hastaneye giderek başhekimle yeniden görüşmek istedi. Telefonla ulaştığında başhekim önce,

“Hasta ile hekim arasındaki güven ilişkisi zedelendi, bu nedenle sevk düşünüyoruz” dedi.

Ancak ardından “Bozok Üniversitesi’nden talep geldi” açıklamasını yaptı. Bu gerekçeyi inandırıcı bulmayan A.E., bu ifadeyi şu sözlerle değerlendirdi:

“Herhalde Bozok Üniversitesi’ne gökten bir haber geldi; Z.E.’yi biz tedavi edeceğiz dediler. Böyle bir talebin gerçekle ilgisi yoktu.”

Aynı günün ilerleyen saatlerinde başhekim bu kez üçüncü bir açıklamada bulunarak:

“Karşılıklı hasta takası yapıyoruz,” dedi.

A.E. bu ifadeyi şöyle değerlendirdi:

“Sanki savaşta esir değişimi yapılıyor. Annem bir insan, sayı değil. Bu ifadeler hasta haklarına, insan onuruna ve kamu görevlisi ciddiyetine yakışmıyor.”

Dilekçeni geri çek, “doktor baksın” de, yoksa hasta sevk edilir!

İddiaya göre, başhekim aracılar vasıtasıyla, A.E. şunları söyledi:

“Dilekçesini geri çektiğini ve Uz.Dr. M.D.’nin hastasına bakmasında sakınca olmadığını yazarsa, hasta kalır. Aksi takdirde sevk etmek zorundayız.”

A.E., annesinin sağlık durumunun zarar görmemesi adına, bu şartı kabul etti. 18 Haziran akşamı saat 20:00 sularında, süpervizör eşliğinde bir dilekçe yazdı ve şu ifadeye yer verdi:

“10 Haziran tarihli dilekçemi geri çekiyorum. Dr. M.D.’nin hastama bakmasında herhangi bir sakınca yoktur.”

Dilekçe iki süpervizör ve bir üst yönetici tarafından imzalandı. Ancak takriben 30 dakika sonra, hasta Bozok Üniversitesi Hastanesi’ne sevk edildi.

A.E.’nin yorumu:

“Bu baştan planlanmış bir tuzaktı. Uz.Dr. M.D. başhekim marifetiyle dilekçemi çektirip sevki meşru göstermeye çalıştı. Oysa sevk kararı önceden alınmıştı, bizler kumpasa çekildik. ”

 

Yöneten Kim? Başhekim mi Uz. Dr. MD. mi?

 

Tüm bu süreçte dikkat çeken bir diğer unsur ise, başhekimin hastane içi otoritesinin sorgulanmasına yol açacak davranış zinciriydi. Aracılar vasıtasıyla  görüşüp dilekçeyi geri çekmesi konusunda hasta yakını A.E ile uzlaşmaya varan başhekim, süpervizör personeli görevlendirerek yeni bir dilekçe aldırdı. Bu dilekçede Uz. Dr. M.D.’nin hastaya yeniden bakmasında bir sakınca olmadığı belirtiliyordu. Ancak bu yazılı beyanın alınmasından sadece 30 dakika sonra hasta Z.E., başka bir kuruma sevk edildi. A.E., sevkin ardından başhekime tekrar ulaşmak istediğinde hiçbir şekilde geri dönüş alamadı; telefonları yanıtsız kaldı.

Bu gelişmeler, başhekimin süreçte etkin bir karar alıcı değil, aksine Uz. Dr. M.D. tarafından yönlendirilen veya ciddiye alınmayan bir pozisyonda kaldığı izlenimini güçlendirdi.

Dr. C.B.Ü.’ye de baskı mı uygulandı?

Sevk evrakında imzası bulunan B Yoğun Bakım sorumlu hekimi Uz. Dr. C.B.Ü., hasta Z.E.’nin sevkine onay veren kişi olarak kayıtlara geçti. Yani, sevk kararı verildiği tarihte, hasta Z.E.’ye fiilen Uz.Dr. C.B.Ü. tarafından bakılıyordu. Çünkü A Yoğun Bakım’ın sorumlu hekimi izindeydi ve şikâyete konu olan Uz. Dr. M.D. ise hem C Yoğun Bakım’dan sorumluydu hem de bir hafta önce verilen dilekçeye istinaden bu hastayla tıbbi ilişkisinin kesilmesi talep edilmişti. Dolayısıyla Uz.Dr. M.D.’nin bu hastaya müdahil olmaması gerekirken, sevk sürecinin arka planında onun etkisinin bulunduğu düşünülmektedir. Tüm bu tablo, hastayla doğrudan ilgilenen Uz.Dr. C.B.Ü.’nün de sevk kararını idari baskı altında, talimatla imzalamış olabileceği yönünde ciddi bir şüphe oluşturmaktadır.

Hak aramak ne zamandan beri suç sayılıyor?

A.E., yaşananları şöyle özetledi:

“Devlet hastanesi bir kişinin babasının malı değildir. Hakkımızı aradık diye, annem yoğun bakımdan çıkarılıp gönderiliyorsa, bu açıkça cezalandırmadır. Biz kime güveneceğiz? Hak aramak artık suç mu?”

Hukuki süreç başlatılıyor

Hasta yakını A.E., süreci belge ve tanıklarla birlikte, SABİM, CİMER, Yozgat İl Sağlık Müdürlüğü ve yargı organlarına taşıyacağını, etik dışı müdahaleler, kamu zararı ve hasta hakları ihlali nedeniyle şikâyette bulunacağını kamuoyuna duyurdu.