Toprağımızı, Suyumuzu, Geleceğimizi Satmayacağız!
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan ve adına “İklim Kanunu” denilen yasa taslağı; toprağın belleğini, suyun çağrısını, havanın dokusunu birer ticaret kalemine dönüştürerek doğayı pazarlık masasına yatıran bir zihniyetin ürünüdür.
Bize doğa koruyuculuğu diye sunulan bu kanun, gerçekte küresel şirketlerin çıkarlarına hizmet eden bir tahakküm düzenini getirmektedir. Bize sunulan bu metin; yerli üreticiyi, köylüyü, hayvancılığı ve toprağın kadim düzenini hiçe sayan küresel güçlerin çıkarlarına hizmet eden bir dayatma belgesidir.
Oysa gerçek koruyuculuk, bir ağacın gövdesinde gizli yaşamı, bir kuşun yönünü tayin eden rüzgarı, ırmakların kadim şarkısını tanımakla başlar. Doğa, yerel halkın sesine kulak veren, ekosistemin döngüsünü kutsayan ve talanı reddeden bir bilinç ister.
Hatırlayın: Pandemi sürecinde uyarılar yapılmış, kimse kulak asmamıştı. Şimdi aynı sessizlik, daha karanlık bir dönüşümün habercisi olarak geri dönüyor. Yapay et, yapay gıda, yapay zeka, yapay iklim, yapay kölelik sistemi geliyor. Ve bu kez “son pişmanlık” fayda etmeyecek.
Çünkü İklim Kanunu, yalnızca bir çevre yasası değil, aynı zamanda cezalandırıcı bir kontrol sistemidir.
📌 Hayvancılığı kısıtlayabilecek,
📌 Tarımı denetim altına alabilecek,
📌 Tohumdan toprağa, ettin sütüne kadar her şeyi kurallarla bağlayabilecek bir düzen öngörülüyor.
Bu yasa geçerse, bugün özgürce ektiğiniz tohum yarın suç unsuru olabilir.
Ürettiğiniz, büyüttüğünüz, beslediğiniz her şey “iklim” bahanesiyle kısıtlanabilir.
Buradan bir kez daha güçlü şekilde sesleniyoruz:
Verme dünyaları alsan da, bu Cennet Vatanı! Bu topraklar; binlerce yıllık hafızasıyla, kendi ekosistemiyle, insanıyla, suyuyla, hayvanıyla bir bütündür.
Bu yasa, o bütünlüğe saldırıdır.
Milletimizin her ferdini uyarıyoruz:
Bu bir “çevre” meselesi değil, bir varlık-yokluk meselesidir.
Doğamız satılık değil.
Milletimiz kandırılamaz.
Geleceğimiz pazarlık konusu yapılamaz!
Ve buradan, tüm milletimize sesleniyoruz:
İklim Kanununa Hayır, İklim Kanunu İhanettir