Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

FINDIKLIDA KADINLAR, “KORKMUYORUZ, SUSMUYORUZ, İTAAT ETMİYORUZ GECELERİ DE SOKAKLARI DA MEYDANLARI DA TERK ETMİYORUZ”

HABAR: Gençağa KARAFAZLI GÖRÜNTÜ:Koray ÖZTÜRNA (RİZE)- Fındıklıda kadına şiddeti protesto

HABAR: Gençağa KARAFAZLI

GÖRÜNTÜ:Koray ÖZTÜRNA

(RİZE)- Fındıklıda kadına şiddeti protesto eden kadınlar adına açıklama yapan Belma Çolakoğlu , “Kadına yönelik şiddetin tüm biçimleri ortadan kalksın istiyoruz. Kadına ve çocuğa yönelik şiddetle mücadele yalnızca koruyucu mekanizmaların çoğaltılmasıyla değil; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, emek sömürüsünün ve çocuk işçiliğinin eş zamanlı önlenmesi ile mümkündür. Biz bu ülkede yediğimiz yemekten zehirlenip ölmek istemiyoruz” dedi.

Ülkenin 4 bir yanında olduğu gibi Rize’nin fındıklı ilçesinde bir araya gelen kadınlar, kadına yönelik şiddeti düzenledikleri yürüyüşle protesto etti.

Rize Fındıklı’da Tahiroğlu Köprüsü’nden yürüyüşe geçen Fındıklılı kadınlar meşalelerle yürüyüş düzenledi. Kadınlar, “Kadın, yaşam, özgürlük”, “Korkmuyoruz, susmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “Geceleri de sokakları da meydanları da terk etmiyoruz” sloganları eşliğinde yürüdü. Yürüyüş fındıklı merkez cami önünde son buldu. Burada yapılan basın açıklamasını Belma Çolakoğlu okudu.

Çolakoğlu, “Bugün 25 Kasım… Birbirimize omuz verdiğimiz, sesimizi büyüttüğümüz, hayatta kalanların direncini ve aramızdan koparılan kadınların acısını birlikte taşıdığımız gün.

Bugün, bir kez daha şiddete uğrayan, öldürülen kız kardeşlerimiz için; istismara maruz bırakılan, iş cinayetlerinde kaybettiğimiz kadın ve çocuk işçilerin çalınan hakları ve hayatları için bir aradayız.

Kadınlar evde, fabrikada, tarlada, ofiste; kayıtlı ya da kayıtsız, güvencesiz işlerde görünmeyen bir emeği sırtlıyor. Kadın emeği görünmez kılındıkça kadınların hayatları da değersizleştiriliyor.
Ucuz ve güvencesiz işler en çok kadınlara ve çocuklara dayatılıyor. İş güvenliği yok, sigorta yok, sendika yok. Kâr hırsının, denetimsizliğin ve “nasıl olsa ses çıkarmazlar” diye bakan bir zihniyetin hedefindeyiz.

Okula gidemeyen, temiz gıdaya erişemeyen, küçücük bedenleriyle çalışmak zorunda bırakılan çocuklar gerçeğimiz. Ağrı’da, 14 yaşındaki tarım işçisi Nursefa Samur’un ayçiçeği hasadı sırasında biçerdöverin altında kalarak yaşamını yitirmesi bir kaza değil; derin yoksulluğun, denetimsizliğin, devlet sorumsuzluğunun ve çocuk işçiliğinin bir sonucudur. Denetimsizlik, güvencesizlik ve kayıt dışılık; şiddetin ve ölümün zeminidir. Çocuk işçiliği apaçık bir istismardır.Bu sistem çocuklara, kadınlara, hayvanlara; işkenceden, iş cinayetlerinden ve yoksulluktan başka ne veriyor? Rojin Kabayş, Ayşe Tokyas ve isimlerini sayamadığımız tüm kadınlar ve çocuklar… Hepsi bu düzenin “kabul edilebilir kayıpları” haline getirilmeye çalışılıyor. Bizi hiçbir kaybın kabul edilebilir olduğuna alıştıramayacaksınız.

“Çocukların ve işçilerin kanı üzerine büyüttüğünüz sermayeden hesap soracağız”

Bir diğer gündemimiz: doğurganlık. Cumhurbaşkanı “doğurganlıkta felaket yaşıyoruz” diyor. Asıl felaket; hayatta olan çocukların ve kadınların güvenliğinin, beslenmesinin, eğitiminin ve geçiminin sağlanamıyor olmasıdır. Bunlar yetmezmiş gibi kadınların sağlık hakları gasp ediliyor, hasta mahremiyetleri ellerinden alınıyor. Smear, HPV gibi testleri yaptırmak isteyen kadınların sonuçları rızaları dışında eşlerine ya da babalarına SMS olarak gönderiliyor. Kadınların mahremiyeti ihlal ediliyor, şiddet ve baskı riski büyüyor. Bu yüzden kadınlar muayenelerini erteliyor, sağlığını riske atıyor. Buradan söylüyoruz: Sağlık hakkımızdan, bedenimiz üzerindeki söz hakkımızdan, mahremiyetimizden vazgeçmiyoruz.Ve bunu birbirimize sahip çıkarak başaracağız.

“Dilovası yangını kader değil, cinayet”
Yakın zamanda Dilovası’nda bir parfüm fabrikasında çıkan yangında ikisi çocuk, altı kadın işçinin yanarak ölmesi kader değil cinayettir. Bina kaçak, işçiler sigortasız, ruhsat yok, yangın merdiveni yok. Defalarca yapılan şikâyete rağmen alınmayan önlemler var.Peki hayatını kaybedenlerin yevmiyesi ne kadardı biliyor musunuz? Sadece 300 lira. Asgari ücretin üçte biri… Ne güvence ne denetim ne sorumluluk. Tutuklanan tek bir kamu görevlisi yok.Ucuz ve güvencesiz işler en çok kadınlara ve çocuklara dayatılıyor. Devlet denetlemiyor; işçi cinayetlerinin önünü açıyor.Bolu’daki otel yangınında da benzer ihmal zincirleriyle yine kadınlar ve çocuklar öldü. Denetimsizlik, güvencesizlik, kayıt dışılık bu ülkenin en büyük şiddet mekanizmasıdır.

“Hayatlarımızı bir maliyet kalemi olarak gören bu düzenden hesap soracağız”

Hayatlarımız üzerinden üretilen politikalar bunlarla sınırlı değil.İrademiz de hiçe sayılıyor. Kayyum atamaları da bir irade gasbıdır ve seçilmiş belediyelere yönelik bu işgalci tavır ile kadınların maruz bırakıldığı şiddet biçimleri aynı zihniyetten beslenmektedir. Bu zihniyet; bir başkasının yaşamı ve iradesi üzerinde kendinde söz hakkı gören erk zihniyetinin ta kendisidir.Savaşlarda ölmeyi, ekonomik ve sosyal güvenceden yoksun bırakılmayı, yoksullaşmayı; bize dayatılan kimliklerle yaşamayı, güvencesiz ve kayıt dışı çalıştırılarak sömürülmeyi, şiddet ve istismar tehdidi altında yaşamayı reddediyoruz.

“Bu sorunlara çözüm üretecek politikalar istiyoruz”
Kadına yönelik şiddetin tüm biçimleri ortadan kalksın istiyoruz. Kadına ve çocuğa yönelik şiddetle mücadele yalnızca koruyucu mekanizmaların çoğaltılmasıyla değil; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, emek sömürüsünün ve çocuk işçiliğinin eş zamanlı önlenmesi ile mümkündür. Biz bu ülkede yediğimiz yemekten zehirlenip ölmek istemiyoruz. Yangınlarda yanarak ölmek istemiyoruz. Trafikte, depremde, sokakta, evde, iş yerinde ölmek istemiyoruz. İşte bu nedenle; hayatlarımız, haklarımız ve hayallerimiz üzerinden siyaset yapılmasına izin vermeyeceğiz.

İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz.
İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe girene, gereği yerine getirilene ve 6284 sayılı yasa etkin biçimde uygulanana kadar mücadeleyi büyüteceğiz. Hayatlarımız bir erkeğin hayatından daha az değerli değil.Biz kadınlar; bu ülkede faillerin değil mağdurların cezalandırıldığı bir iklimde bu çürümüşlüğün karşısında direnmeye, ayakta kalmaya çalışıyoruz. Bu ülkede öldürülen kadınların ve susturulan çocukların ahı yerde kalmayacak”