Cumhurbaşkanı Erdoğan, üç çocuğa ve genç evliliğe vurgu yaparak 2025’i ‘Aile Yılı’ ilan etti. Bu politikaların kadınlara ve çocuklara şiddeti beslediğini vurgulayan kadın örgütleri, bu eylem planını erkeklerin reisleştirildiği, kadınların ise köleleştirildiği bir sürecin inşası olarak değerlendirdi.
İSTANBUL – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pazartesi günü kabine toplantısının ardından yaptığı konuşmada 2025’in ‘Aile Yılı’ ilan edildiğini açıkladı. Doğurganlık oranındaki tablonun Türkiye için bir tehdit oluşturduğunu yineleyen Erdoğan, bir kez daha üç çocuk vurgusu yaptı. Buna göre Erdoğan’ın kabine toplantısında verdiği talimatlar çerçevesinde yeni oluşturulan Nüfus Politikaları Kurulu (NPK) bugün toplanacak.
Toplantıda doğurganlığın artırılması, en az 3 çocuk politikasının hayata geçirilmesi, gençlerin erken yaşta evlenmelerinin teşviki ve çalışan kadınların anne olmaya özendirilmelerini içeren sosyoekonomik düzenlemeler için Acil Eylem Planı hazırlanması gündeme gelecek. Bu kapsamda atılacak adımlar ise 13 Ocak’ta kamuoyuna duyurulacak. İktidarın 2025’i ‘Aile Yılı’ ilan etmesini ‘temel problemlerden çok uzak bir adım’ olarak değerlendiren kadın örgütleri, bu politikanın kadına yönelik şiddeti daha da artırabileceği görüşünde.
ÜÇ ÇOCUK ÇAĞRISI KARŞILIK BULMADI
Türkiye’de özellikle son yıllarda doğurganlık oranı hızla düşerken, ileriki yıllarda ülkenin nüfusunun azalacağı öngörülüyor. Nüfusun artmaya devam etmesi için kadın başına düşen çocuk sayısının en az 2,1 olması gerekiyor. Toplam doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 iken bu oran zaman içerisinde düştü, 2023 yılında 1,51’e kadar geriledi. Bir diğer ifadeyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır yaptığı ‘üç çocuk’ çağrısının toplumda karşılık bulmadığı görülüyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, doğurganlık verilerinin bu seviyede ilerlemesi halinde 2023’te 85 milyon 372 bin 377 kişi olan Türkiye nüfusunun, 2050’li yılların ortasına kadar artması ve akabinde azalışa geçmesi bekleniyor. Bu hesaplamayla nüfusun 2100 yılında 77 milyonun altına düşeceği tahmin ediliyor.
‘BU POLİTİKALAR KADINA VE ÇOCUĞA YÖNELİK ŞİDDETİ BESLER’
Kadın örgütlerine göre ise doğurganlık oranının ve nüfusun artırılmasının yolu ‘üç çocuk’ ve ‘erken evlilik’ planlamalarından geçmiyor. Türkiye’de ekonomik ve toplumsal çöküntünün giderek derinleştiğine, bu tablonun özellikle kadınlara ve çocuklara karşı şiddet üreten bir süreci beslediğine vurgu yapan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, iktidara temel sorunlara odaklanması çağrısında bulundu.
Güllü, “Bence merkezi hükümet ile aynı gökyüzü altında yaşamıyoruz” dedi ve ekledi: “Benim yaşadığım gökyüzünün altında kadınların yaşam hakkı yok, çocukların okula giderken beslenmeleri yok, gençlerin gelecek umudu yok, emeklilerin geçinebilecek güçleri yok. Sadece 2024 yılında 421 kadın katledildi. Kadınlar neredeyse tüm failleri aynı evi paylaştığı, aynı yatağa baş koyduğu, aynı sofrada yemek yediği evli oldukları erkekler. Bizim her şeyden önce aile kurumunu tartışmamız gerekiyor.”
‘AİLE KURUMU İÇİNDE ŞİDDET VAR’
Kadın dernekleri ve örgütleri olarak, yıllardır iktidara kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında adım atılması çağrısında bulunurken, hükümetin, bulunulan noktadan daha geriye adımlar attığını kaydeden Güllü, şöyle konuştu:
“İktidar kendi dünyasında yaşıyor. Bizler aileyi oluşturan bireylerden bir tanesinin sistematik olarak katledildiği bir süreci yaşarken önce aile kavramını tartışmalıyız. Aile kurumu içinde erkekler neden kadınları öldürüyor? Aile kurumunun içinde şiddet var, cinsel istismar var. Biz aile kötü demiyoruz; ancak önce aile içindeki sorunların çözümü bulunmalıdır.
Dünyanın nüfusunu koruması gereken ülkeler içinde doğum oranımız azalmışsa bunun ekonomik sorunlarını, insanların neden evlenmediklerini, kadınların neden katledildiğini bulmamız gerekiyor. Tüm bu sorunları bir kenara atarak “üç çocuk yapın” düzlemindeki bu politika çok yüzeysel. Yaşam hakkımız garanti değilken hangi süreçte aile kurabilir kadınlar. Bugün baktığımızda bu ülkede üniversitedeki binlerce genç barınma sorunu yaşıyor, okul bittikten sonra iş bulmakta zorlanıyor ve hatta gençler gelecek umudu olmadığı için intihara sürükleniyor. İktidara bir sahaya inmesi çağrısında bulunuyorum. Sarayın penceresinden baktıklarında araziyi yeşil görebilirler, ancak arazi çoktan kurudu, toprak çatladı.”
‘ÇOCUKLARIN BESLENMELERİ YOKKEN HANGİ AİLE ÜÇ ÇOCUK YAPACAK’
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim’e göre de 2025’in ‘Aile Yılı’ ilan edilmesi erkeklerin güçlendirilerek reisleştirildiği, kadınların ise köleleştirildiği bir süreci inşa edecek. Üstelik 394 kadının katledildiği, 259 kadının ise şüpheli şekilde öldüğü 2024’ün, kadın güvenliği açısından en kötü yılı temsil ettiğini, bu katliamların yüzde 70’inin de aile içerisinde işlendiğini belirten Ataselim, “Bugün durum buyken, kadınlar en en çok aile içerisinde öldürülüyorken aile politikalarını öne çıkarıcı adımlar atmayın çağrımız karşılık bulmadı. Tüm bunlara rağmen 2025 aile yılı ilan edildi. Bu adım tam anlamıyla yangına benzinle gitmek anlamına geliyor. Geçtiğimiz yılı da emekliler yılı ilan ettiler. Emeklilerin açlıkla, sefaletle mücadele ettiği bir yıl oldu. İnsanlar aç, çocukların okulda yiyecek beslenmeleri yok, asgari ücretin miktarı ortada. Türkiye’deki çalışanların büyük çoğunluğu aldıkları asgari ücretle karınlarını dahi doyuramıyorken, hangi aile kaç çocuk yapabilir” ifadelerine yer verdi.
‘2025 AİLESİNİN SÖZDE BİRLİĞİ İÇİN KADINLARI ÖLDÜREN ERKEKLERİN YILI MI OLACAK?’
Açlığa mahkum edilmiş ailelerde hayata geçirilecek bu politikanın erkekleri reis haline getirirken, kadınları ise köleleştireceğine vurgu yapan Ataselim, iktidarın cevaplaması için şu soruları yöneltti:
“Bugün de bu politikanın devamı olarak Bakanlık çalışanlarına bir pırlanta şirketinden indirim kodu gönderiliyor. Soruna çok farklı yerden bakan bir iktidar var. Soruyorum: Bu yıl ailesinin sözde birliği için eşlerini öldüren erkeklerin yılı mı olacak? Hükümetin güçlendirmesi ve cesaret vermesi üzerine boşanmayı reddeden kadınları öldüren erkeklerin yılı mı olacak? Yani kısacası katliam yapan erkeklerin yılı mı olacak? Aile yılı ilan etmek demek kadın cinayetlerinin kat be kat artacağı, onun da aile katliamlarına dönüşeceği anlamına geliyor.” Ataselim iktidarın bu politikalar ile aile kurumunu eşit yurttaşlığın önündeki en büyük haline getirdiğini de sözlerine ekleyerek, LGBTQ+’ların da bir nesne objesi haline getirildiklerini söyledi.
‘YOKSULLUK VARKEN DOĞURGANLIĞIN ARTMASINI BEKLEMEK HAYAL’
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü avukat Hülya Gülbahar da ekonomik ve toplumsal sorunlara dikkat çekti, şunları kaydetti:
“Daha önce de iktidar nüfus politikaları ve doğurganlığın artırılması gibi bir eylem planı açıklamamışlardı. Başarısız oldu. Doğurganlığı artırmak amaçlı bütün politikaları başarısız olmaya mahkum. Ülkede enflasyon bu kadar yüksek, gelirler bu kadar düşük tutulurken insanların bir çocuk yapmak ve onu büyütmek düşünülür hale geldi. Hatta insanların yoksulluk nedeniyle evlenmediği koşullarda doğurganlığın artırılmasını beklemek gerçekçi olmayan bir hayalden öteye geçemez. Kadınları güçlendirmeyen, aileyi gerçek anlamda refaha kavuşturmayı hedeflemeyen politikalarla ne huzurlu aileler ne de huzurlu kadın ve erkek bireyler yaratmak mümkün değil.”
‘2025 KADINA ŞİDDETİN VE KADIN CİNAYETLERİNİN TAVAN YAPTIĞI YIL OLACAK’
Hülya Gülbahar’a göre 2025 ‘Aile Yılı’ kadına karşı şiddetin ve kadın cinayetinin tavan yaptığı bir yıl olacak. Söz konusu politikanın açılışının, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı çalışanlarına bir pırlanta şirketinden indirim kodu müjdesiyle başlatılmasının çok şey anlattığını söyleyen Gülbahar, “Halk ağır vergi yükü altında ezilirken, yatlar, katlar ile zenginleşen pırlanta sahiplerinin adeta makama göre rüşvet dağıttığı bir saadet zinciriyle karşı karşıyayız. Bu zincirin dışında kalan hiçkimse, hiçbir aile bu iktidarın umrunda değil. Eğer aile yılı ilanı samimi olsaydı ailenin barınma, ısınma gibi en temel haklarını sağlamalarına yardımcı olacak politikalar hayata sokulurdu. Onun yerine kendilerine ve kendi çevrelerine ayrıcalık, milyonlarca insana ayrımcılık politikaları uygulanıyor. İktidarın halktan, sokaktan ne kadar uzaklaştığını, koptuğunu bir kez daha gördük” diye konuştu.