1968 Öğrenci Gençlik Hareketi liderlerinden Deniz Gezmiş’in çocukluk arkadaşı yazar Aydın Çubukçu, çocukluk yıllarına ait anılarını Berfin Bahar dergisine anlattı
Aydın Çubukçu, 1947 yılında Sivas’ta doğdu Yüksekokul öncesi öğrenimini Sivas’ta tamamladı. İlkokulda, Deniz Gezmiş ile arkadaş oldu ve Deniz’in idam edildiği güne kadar hep birlikte oldular. 19 yıl cezaevinde kaldı. Daha lise öğrencisiyken kültür, sanat, edebiyat, siyaset ve felsefe alanında yazmaya başladı. Halen bir devrimci yazardır ve felsefe, siyaset insanı olarak yazıyor.
68 Kuşağı’nın düşüncelerini günün koşullarına göre geliştirerek kitlelere kavratmayı, yaşamının birinci öncelikleri içinde sürdürüyor.Aylık kültür, sanat ve edebiyat yayını Berfin Bahar Dergisi’nden Molla Demirel’le konuşan Çubukçu, çocukluk arkadaşı Deniz Gezmiş ile olan anılarından şöyle bahsediyor:
-Sevgili Aydın Çubukçu, sizin Deniz Gezmiş’le Sivas İlkokulu’nda arkadaş olduğunuzu biliyoruz. Onunla yaşadığınız kısa bir anınızı anlatır mısınız?
– Deniz’le, senin söylediğin gibi, ilkokul ikinci sınıftan itibaren sıra arkadaşıydık. Babalarımız dosttu. Annelerimiz meslektaştı ve öğretmendiler. Dolayısıyla ailece görüşüp tanışırdık. Deniz, o günkü koşullarda bile, o çocuk yaşlarda önderlik yeteneği olan, etrafındakileri seferber etmeyi beceren ilginç çocuklardan biriydi. Deniz’in kurduğu ve yönettiği, “Yedi Bela Çetesi” diye bir çocuk çetemiz vardı.
Ne yapardık?
Kavga çıkarsa, dövüşürdük; bize sataşan olursa, haddini bildirirdik. Ama Deniz, özellikle Demokrat Partili ailelerin çocuklarını sıkıştırmayı severdi. 1950’lerin sonundaydık ve Demokrat Parti’nin gerçekten son derece katı bir diktatörlük sürdürdüğü politik koşullarda yaşıyorduk. Biz de CHP’li ailelerin çocukları olarak babalarımızın çektiği o korkuyu, ıstırabı, baskı altında olma duygusunu kendi evimizde yaşıyorduk. Bu nedenle Deniz’in Demokrat Partili olduğunu bildiği ailelerin çocuklarını sıkıştırması›, onları çevirip kovalamamız, bizim için normal şeylerdi o günün politik şartlarında. İlginç olan şu ki Deniz, hepimizden daha çok politikaya ilgi duyardı›. O zamanki koşullarda babasının, ailesinin yaşadığı şartların etkisiyle, koyu bir İsmet Paşa hayranıydı. Benim Deniz’le en önemli, en ilginç anılarımdan biri de İsmet Paşa ile ilgili olandır.
Babam, CHP’nin Sivas il başkanıydı. İsmet Paşa, Sivas’a geldiğinde bizim evimizde misafir kalırdı. Sivas’ta, o yıllarda doğru dürüst bir otel yoktu. Dolayısıyla en iyi, rahat edebileceği ev olarak bizim evimizi seçerlerdi. Bir gelişinde, 1957-58’di sanırım, tam tarihini hatırlamıyorum. Ama henüz 27 Mayıs askeri harekâtı olmamıştı Biz, ilkokul beşinci veya dördüncü sınıftaydık. Deniz, mutlaka İsmet Paşa’nın elini öpmek istiyor ve bana ısrarla, “Beni İsmet Paşa’ya götür, eve girip elini öpeceğim” diyordu. Fakat ev öyle bir kuşatma altındaydı ki sadece o mahallede oturanlar girebiliyorlardı. Halkın İsmet Paşa’yla buluşmasını önlemek için, bizim ev doğrudan polis çemberi içindeydi. Dedim ki, “Deniz, ben bile eve doğru dürüst gidemiyorum; seni nasıl götüreyim? Beraber gitsek, almazlar” Ben daha sözümü bitirmeden, Deniz koştu gitti. Bana da kızdı, “Niye beni götürmüyorsun?” diye. Ben de eve döndüm, bir sürü kontrolden geçerek. O bacak kadar çocuk halimle polisler kimlik soruyorlar; oradan gitme, buradan git, bilmem nasıl anlatayım, o korumalar, sürekli azarlıyorlardı. Sonuçta, eve geldim. Bir de baktım, Deniz kapının önünde oturuyor. Gayet de memnun halinden, İsmet Paşa’nın elini öpmüş. Benden önce koşup gelmiş, geçmiş bütün o barikatları ve İsmet Paşa’nın elini öpmüş. Deniz, böyle bir çocuktu.
İkinci anımız… Babası, milli eğitim müdür yardımcısıydı Sivas’ta. Öğretmenlerin dikkat ettiği bir çocuktu Deniz ama çok yaramazdı; öğretmenler, onunla baş etmekte zorlanırlardı. Yaramazlıktan öte, öğretmenlerin ilkokul sınırları içinde anlattıklarından çok daha fazlasını› bilirdi. Tarih, coğrafya gibi alanlarda, zaten ilkokul ona dar geliyordu. İlkokulun üstündeydi bilgisi, ansiklopedik bilgisi genişti. Ben de okuma yazmayı okula gitmeden önce kendi kendime öğrendiğim için, ilkokul ikimize de basit geliyordu; bitse de gitsek dediğimiz bir şeydi. Bu derslerde, öğretmenin anlattığı ıvır zıvır şeylerdi bize göre; ilkel tarih ve coğrafya bilgisi… Deniz, onların sözünü keser, “Ben anlatayım, ben anlatayım öğretmenim,” diye lafa girerdi. Sonunda öğretmenler de, “Peki sen anlat,” diyerek teslim olurlardı. Bu bakımdan, orada da bir ataklığı, kendini tutamama hali, bilgisini paylaşma isteği olan bir çocuktu. Her bakımdan önderimizdi o çocuk… Çetemize “Yedi Bela” adını da o koymuştu. Deniz, liderdi ve hayat› boyunca da lider olarak kaldı.
Unutamadığım anılarından biri de, biraz onun son yolculuğuyla da bağlantılı bir hikâye… Bir gün, mahallede bir bisiklet bulmuş. Geldi, beni aldı önüne, bisikletin demirine oturttu. “Nereye gidiyoruz?” dememe kalmad›, bast› pedala. Yolda, “Kayseri’ye gideceğiz,” dedi. “Deniz, etme, tutma! Kayseri’ye nasıl gideriz?” dedim ama boşuna. Sivas’ta, Selçuklulardan kalma, “Kesik Köprü” denilen bir köprü vardı, Kızılırmak’ın üzerinde. Kayseri yoluna bağlanır. O köprüyü geçtikten sonra, Yoğun yokuş denilen bir dağ başlar. “Kayseri, bu dağın arkasında,” dedi Deniz. “Bu dağı aştık mı Kayseri’deyiz.” Oysa 200 kilometre yol… O dağın arkasında falan değil. Evet, dağı aşınca Kayseri yoluna girilir ama Kayseri’ye gitmek, bu bisikletle mümkün değil… O zamanki yollarda üstelik Neyse, biz yokuşu tırmanmaya başladık. Derken, bisikletin lastiği patladı›. Gidemedik. Bisikleti arkamızdan sürükleye sürükleye, 10 kilometreye yakın yürüyerek Sivas’a döndük. Şimdi o anıyı hatırladığımda, hep hüzünlenirim. Aklıma, Deniz’le Yusuf’un motosikletle o dağı aşarak Sivas üzerinden Malatya’ya gitmek isteyişleri gelir. Evet, Malatya ve Kayseri yolu, tam o Kesik Köprü’nün oradan ayrılır.
Sivas’a girerlerken, ileride bir polis kontrol noktası kurulduğunu görüyorlar. Oradan geçemiyorlar. Sivas’ın içinden geçip Malatya yoluna girmeleri gerekirken, oradan dönüyorlar. Muhtemelen Deniz, “Buradan gidelim, ben bu yolu biliyorum,” diyor. “Kayseri üzerinden Malatya’ya gideriz.” Bisikletle gidemediğimiz yola, motosikletle giriyorlar. Deniz, ta küçüklük, çocukluk anılarımızdan aklında kalan şeyi, orada yapıyor. Deniz, hakikaten çok özel bir çocuktu. Zekâsı, atılganlığı, arkadaşlarını yönetme ve seferber etme becerisini, hayatı boyunca, bir devrimci önder olana kadar sürdürdü, mükemmel bir devrimci olarak.
-Deniz’in en önemli özelliklerinden biri de kendisinden daha bilgili olan insanları arkadaş olarak kazanması mıydı?
Evet. Onun özelliklerinden biri de kendisinden daha bilgili arkadaşlar seçmeye özen göstermesiydi. Bu, onun en büyük yeteneklerinden biriydi.
Söyleşinin tamamı, Berfin Bahar Dergisi Mart 2025 sayısında yayımlandı.