Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

BARRACK BU SÖZLERİ KİME SÖYLEDİ?

Mustafa Yelkenli… ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyük Elçisi

Mustafa Yelkenli…

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyük Elçisi Thomas J. BarrackPKK üyesi ilk grubun, Irak’ın Süleymaniye kentindeki kırsal alanda silah bırakmasının ardından CNN Türk’e açıklamalarda bulunduğunda ezberleri bozacak laflar ederken birçok kesimin tepkisini öngörebildi mi bilinmez ama farklı kesimlerden tepkiler gelmeye devam etti.

11 Temmuz 2025 Cuma günü 30 kadar PKK üyesinin sembolik olarak silahlarını ve mühimmatlarını bir kazanda yakarken silahların bırakılacağını tüm dünyaya ilan etmişti. CNN TÜRK’ün bu tarihi olayı ABD’nin Ankara Büyük Elçisi ve Suriye Özel Temsilcisi olan Thomas J. Barrack’a sorduğunda silah bırakma törenini değerlendiren Barrack, “PKK bugün silah bırakmaya başladı. Öcalan da hala arasında. Eskiden orayı cennetten kopma ada sanırdım ama bu adamı burada tecritte tutuyorlar. Bu Türkiye için büyük bir mesele.

PKK Türkiye çıkmazı gerçekten karmaşık bir konu. YPG, PKK’dan türemiş ve bizim IŞİD’e karşı birlikte hareket ettiğimiz bir yapıdır,” ifadelerini kullandı”Dolayısıyla ABD’liler arasında şöyle bir duygu var. ‘Onlarla ortaktık biz onlara borçluyuz.’ Onlara bir devlet içinde bağımsız devlet kurma hakkı borçlu değiliz. Onlara borçlu olduğumuz şey şu; makul bir şekilde yeni yönetime geçiş sürecinde bir yol sunma borcumuz var.”Suriye’nin yeni yönetimiyle SDG arasındaki sürecin nasıl yürütüleceğine dair değerlendirmelerde de bulunan Barrack, “Bu yeni rejimde tek Suriye ile nasıl bütünleşecekleri konusunda makul olunması gerekiyor,” dedi.

Lübnanlı Hıristiyan bir ailenin çocuğu olan Barrack (d. 28 Nisan 1947) Amerikalı bir özel sermaye gayrimenkul yatırımcısı ve halka açık bir gayrimenkul yatırım ortaklığı (GYO) olan ColonyCapital’in kurucusu ve icra kurulu başkanıdır. Tıpkı Trump gibi devlet yönetimini şirket yönetimi gibi gören bir anlayışın sahibi olduğunu söylemek abartı sayılmaz.

Nedense bu zihniyet ve devlet anlayışı otokrat yönetimlerin vazgeçilmez idari biçimi olmuş gibi. AKP iktidarı da tüm bakanlıklara iş adamlarından bakan ataması bu anlayışın bir sonucu. Devletin tökezlemesi, yalpalaması, tutarsızlaşması bu çarpık anlayışın doğal sonucu. Ama ABD sadece Başkandan ibaret değil. Kurumların güçlü ve etkin olması Başkan’ın yetkilerini önemli oranda sınırlıyor. Dolayısıyla diğer otokrat yönetimlerden çok daha farklı bir yapılanması var ABD’nin

Barrack da özel görevli olduğu için tıpkı şirket yönetir gibi Suriye’de uygulamaya koymasının nasıl bir sonuç verdiği birkaç gün içinde görüldü. Suriye sahasındaki reel durum fazla gecikmeden Dürziler şahsında kendini gösterdi. “Suriye şunu savunuyor; federal bir sistemle Suriye olamaz. Ayrı ayrı Dürzi güçleri Dürzi gibi giyinip, Alevi Alevi gibi giyinip, Kürt Kürt gibi giyinip Suriye’de ordu olamaz.

Tek bir yapı olacak” diyen Barrack cihatçı yönetime diğer güçlerin teslim olması çağrısından birkaç gün geçmeden bu sözlerden cesaret alan İslamcı güçler İsrail’in tüm uyarılarına rağmen kolay lokma olarak gördükleri Dürzilere saldırdılar. İsrail buna yanıt vermekte gecikmedi. Suriye’deki İslamci sözde devlet Barrack’ın dolduruşuna gelmesi sanırım bir hesap yanlışlığıydı.

Barrack’ın bu sözleri Suriye devletine cesaret vermek ve onlara diğer anlayışları temizleyin anlamında söylemediğini İsrail saldırısıyla geç de olsa görüldü. Peki ama Barrack bu sözlerle Suriye yönetimine destek ve cesaret vermediyse amacı neydi? Bu soruya yanıt vermeden önce bundan son derece memnun olan iki kesime bakalım. İlki Kemalist, ulusalcı, yeminli Kürt düşmanı bu kesimlerin ellerini ovuşturmalarında görüyoruz.

ABD’nin Suriye Kürtlerinden desteğini çekiyor kanısına varmalarıydı. Hele ki SDG ve YPG’nin PKK olarak görülmesi Suriye’deki demokratik yapının terörist olduğu argümanını güçlendirdiğini düşündüler. Suriye’de Kürtlerin bir statü elde edemeyeceğini sandılar, tüm sevinçleri buydu. Diğer kesim ise iktidarın sevinç çığlıkları atmasıydı.

ABD YPG’yi PKK olarak gördüğüne göre onlardan desteğini çektiğinde Suriye’de tek güç olarak Türkiye kalacak yanılgısıydı. AKP iktidarının amacı Suriye’nin hamisi olmak, Kürtlerin tüm kazanımlarını yok etmekti.

Zaten bu nedenle Erdoğan iki gün önce Türk, Kürt ve Arap halklarını ümmet şemsiyesi altında toplayıp, milliyetçiliğin tam karşısında konumlandırdığı ümmetçiliği dile getirdi. Barrack’ın sözleri Erdoğan’ın içindeki gizli ajandasının da erkenden açıklamasına neden oldu.

Ancak iktidar bu sözlerin başka anlamlar içerdiğini çok çabuk kavradı. Ümmetçilikten hemen çark etti. Diğer taraftan Demokratik Suriye Güçleri yetkilileri de federatif veya özerk bir yapı ve demokratik bir anayasa olmadan oldu bittilere karşı duracaklarını da farklı ifadelerle dile getirdiler.

Hele ki farklı etnik yapılardan ve mezheplerden oluşan ve üstelik kendilerinden olmayana karşı tahammülsüz olan bir yönetim gerçekliği varken özel temsilcinin tüm bu farklılıkların yönetime biat etmelerini istemesi var olan gerçeklikle uyumlu değil. Doğal olarak Suriye coğrafyasının realitesiyle bağdaşmayan bu sözlerin adresinin kim olduğu da gizemini koruyor.

Ortadoğu coğrafyasında siyaset düz bir çizgide ilerlemiyor. ABD’nin trilyonlarca dolar harcayıp bu aşamaya getirdiği bu coğrafyada bir kalemde Kürtleri elinin tersiyle itip meydanı üç beş çapulcu cihatçıya bırakacağını düşünmek saflık olur. ABD Kürtleri bir çırpıda yok saymayacağına göre bu sözler kime yönelik olduğu sorusu hala gizemini koruyor.

Daha birkaç hafta önce Öcalan PKK’ye silahları bırakma çağrısı yaparken dile getirdiği manifestoda Suriye Kürtlerini İsrail’in Haşd-İ Şaabi’si olarak değerlendirmişti. SDG’nin ABD ve İsrail’in güdümünde olduğunu yazarken tüm Kürtlere Türk Kürt kardeşliği ve demokratik cumhuriyette birlikte olmaları gerektiğini vurgulamıştı. Bu manifestodaki birkaç cümle resmen ABD’ye ve İsrail’e karşı tavır almaktı.

Kürtlere de bu konuda ABD ile İsrail’den uzak durma çağrısıydı. Öcalan bunu dile getirirken ABD’nin bir komployla kendisini Türkiye’ye idam edilmeyeceği koşuluyla teslim edildiği unutulmamalı. Öcalan’ın ABD ve İsrail’e karşı olumsuz tavrı bir uyarıyı zorunlu hale getirmiş olmalı ki Barrack bu sözleri sarfetti. ABD Öcalan’ı uyarırken SDG’ye de bizim çizgimizden saparsanız sizi Türkiye ve cihatçıların insafına terk ederiz demeye getirdi.

Barrack’ın uyarı niteliğindeki sözleri adresine ulaşır mı? Suriye Kürtleri Türkiye’yi tüm olup bittilere karşı yeni bir müteffik olarak görürler mi? Bu soruların bir süre daha yanıtsız kalacağı görünüyor
Kürtlerin saf değiştirip yeni maceralara yelken açması onu soluksuz bırakacağı gibi kurtlar sofrasında yara bere almadan kalkacağı pek olası görülmüyor.