Ahmet Zehiroğlu..
Atatürk Düşmanlığının Portresi
Bu topraklarda, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık sebebini, kurucu felsefesini ve mimarı olan Mustafa Kemal Atatürk’ü düşmanlaştıran bir zihniyet, ne yazık ki bir virüs gibi yayılım göstermiştir. Bu düşmanlık, rastgele bir siyasi itirazın ötesinde, derin bir cehalet, ahlaki bir ikiyüzlülük ve yıkıcı bir kompleksler toplamıdır.
Bu zümrenin en çarpıcı özelliği, sergiledikleri hayat ile iddia ettikleri dindarlık arasındaki uçurumdur. Bir yanda, en ağır toplumsal kötü alışkanlıkları (kumar, iftira, dedikodu, yalan) yaşam biçimi haline getirmişler; diğer yanda ise, şeklen ibadetleri yerine getirerek kendilerine bir “dokunulmazlık zırhı” örmüşlerdir. Onlar için din samimi bir iman ve ahlak bütünlüğü değil, bir maskedir.
Ağızlarından Allah ve Peygamber sözlerini düşürmemeleri, eleştiriyi anında dine hakaret saymaları, aslında kutsalı bir sığınak ve manipülasyon aracı olarak kullanmalarının en açık göstergesidir. Zira Kutsal Kitap’ın bir sayfasını dahi okuma zahmetine girmemiş, bilakis tarihi TV dizilerinden ve yobaz sosyal medya sayfalarından öğrenmiş bu güruh için din, ancak bir cehalet kalkanı olarak işlev görür.
Onların gözünde, ahlakı ne olursa olsun şeklen oruç tutan, hacca giden, kapıyı açarken besmele çeken birinin eylemleri aklanmıştır.
Atatürk düşmanlığının kökeni, büyük oranda bireysel yetersizlik ve toplumsal yabancılaşmaya dayanır. Çocukluklarından itibaren toplumda kendilerine bir yer edinememiş, itilmiş, ezilmiş bu tipler, bu başarısızlıklarının ve kifayetsizliklerinin suçunu asla kendilerinde aramaz. Bunun yerine, tüm faturayı Cumhuriyet’in sistemine ve kurucu liderine keserek varoluşsal bir rahatlama sağlarlar.
Onların zihniyetleri, yabancı istihbaratların aparatı olmuş kişiliksiz figürler tarafından sistematik bir şekilde yok edilmiştir. Bu beyinler, geri dönüşü mümkün olmayan hasarlar almış.
Analiz etme, sorgulama ve eleştirel düşünme yetileri tamamen felç olmuştur.
Bu zihniyetin asıl besin kaynağı ve varlık nedeni, herhangi bir dava veya lider bağlılığından ziyade, doğrudan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığıdır. Atatürk onlar için bir ideolojik rakip değil, tüm iç sıkıntılarını, başarısızlıklarını ve ahlaki boşluklarını dolduran bir nefret objesidir.
Atatürk’ü “din düşmanı” veya “dinsiz” ilan etmeleri, sadece kendi dar ve şekilci din anlayışlarının bir sonucudur. Zira onların denklemi basittir: “Müslüman olmayan, insan bile değildir.” Atatürk’ü bu kategoriye sokmak, onu ve onun eserini (Cumhuriyet’i) meşru hedef ilan etmelerini kolaylaştırır.
Bu hastalıklı zihniyetle mücadele etmenin en güçlü yolu, onu yok saymaktır. Onlar, sadece fiziki bedenleriyle aramızda bulunan, ancak beyinleri imha edilmiş, toplumsal ve fikirsel olarak “yok” hükmünde olan varlıklardır.
Fikirsel temeli, ahlaki dayanağı ve vizyonu olmayan bu düşmanlık, ancak görmezden gelinerek etkisizleştirilebilir.
Saygılarımla.
