Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

ABD planı istikrar getirmez

Öcalan’ın mektubundan bu yana geçen sürede tablo netleşiyor. Suriye’de “uzlaşı”,

Öcalan’ın mektubundan bu yana geçen sürede tablo netleşiyor. Suriye’de “uzlaşı”, Türkiye’de ise Erdoğan’a bir kez daha başkanlık yolunu açma çabası sürüyor. Bu süreçte içeride demokratikleşme adına bir adım atılmadı. Suriye’deki tarafların “uzlaşısı” ise ABD’nin talebiyle kurulan “kazan kazan” ilişkisinden ibaret.

Politika Servisi

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta “silah bırakma ve örgütü lağvetme” çağrısından bu yana “çözüm süreci” tartışması Suriye’den Ankara’ya bir dizi gelişmeyi beraberinde getirdi. Öcalan’ın çağrısının ardından silah bırakmanın Suriye’de faaliyet yürüten YPG’yi de kapsayıp kapsamadığı, çağrı metninde yer almasa da Öcalan’ın ilettiği “hukuki zeminin” yaratılıp yaratılmayacağı, içeride demokratik adımların atılıp atılmayacağı gibi pek çok belirsizlik gündemdeki yerini korurken Suriye’deki son gelişmelerle birlikte tablo netleşmeye başladı.

Öcalan’ın yanı sıra DEM Parti Eş Başkanları, MHP Lideri Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kandil ve SDG komutanlarından yapılan açıklamalar sürecin geldiği boyuta ilişkin bazı ipuçları ortaya koydu. Geçtiğimiz 2 haftalık sürecin yansımalarına bakalım.

Sorun çözülmedi: MHP Lideri Bahçeli’nin Öcalan çağrısıyla başlayan süreçte Kürt sorununun demokratik çözümüne yönelik hiçbir adım atılmadı. Bu süreçte kayyum atamaları devam ederken muhalefet yargı sopasıyla kuşatılmaya çalışıldı. İmralı heyeti, iktidarla bir anlaşma olmadığını savundu. Saray’ın Danışmanı Mehmet Uçum, içerideki Kürt sorununun bittiğini öne sürdü. Bahçeli, Kürt hareketinin önde gelen aktörleriyle telefon trafiği yaparken, Kürt hareketinden Bahçeli’ye samimi mesajlar verildi. Neredeyse hiç konuşmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, nihayet dün kendisine soru soran gazetecilere, “İmralı heyetine randevu verebilirim” yanıtını verdi. Geçmişin ‘Yetmez Ama Evet’çi isimleri de devreye girerken ülkede bir bahar havası estirilmeye çalışıldı. Ancak iktidarın kendi çözümünü dayattığı, demokratikleşme adına bir adımın atılmadığı görülmüş oldu.

Muhalefeti bölme çabası: İktidar, 2018’den bu yana karşısında duran Erdoğan karşıtı cephede gedikler açmanın arayışına girmişti. Çözüm tartışmaları, Suriye’deki gelişmelerle birlikte içeride muhalefeti bölmenin bir aracı olarak öne sürüldü. Kürt hareketini 2010 referandumundaki gibi en azından “tarafsız” bir noktaya çekmeye, bütününü yanına alamasa da bir kısmını muhalefet blokundan koparmaya çalıştığı görüldü. Bunun için en iyi kozun yeni Anayasa tartışması olduğu, kimi göstermelik adımlarla da Kürt hareketini ikna etme çabalarına girişeceği anlaşılıyor. Rejim açısından tüm sürecin en önemli karşılığı da iç politikanın yeniden dizayn edilmesi, muhalefet blokunun bölünmesi ve Erdoğan’a bir kez daha başkanlık koltuğu sunacak formülün hayata geçirilmesi.

Kırılgan anlaşma: İktidar ve Öcalan arasında sürdürülen çözüm tartışmalarının dış politikada yaşanan yeni dizilimle doğrudan ilgisi olduğu görüldü. Şam’ın ve Esad yönetiminin düşmesinin ardından Ortadoğu’da emperyalist yeni bir dizilim oluştu. ABD’nin bölgedeki iki önemli müttefiki olan Türkiye ve Kürt hareketini çatışmasız noktaya çekme çabası Trump’ın açıklamalarında da görülmüştü. Öte yandan HTŞ ile SDG’nin apar topar masaya oturtulması, tüm tarafların “kazanım” sağladığı algısıyla olumlu karşılandı. Anlaşmanın taraflara ne getireceği henüz netleşmese de Bianet’e konuşan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nde ‘belirleyici parti’ konumundaki Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Dış İlişkiler Sözcüsü Salih Müslim, “Bizim esas uygulamak istediğimiz, radikal demokrasi. Merkeziyetçi olmayan bir sistem içinde, yerel yönetimleri güçlendirmek temel hedefimiz” diyerek durdukları noktayı açıkladı. Yandaş medya ise anlaşmayı iktidar açısından bir “kazanım” olarak sunma yarışına girdi.

Yeni düşman kategorisi: Tüm bu süreçte iktidarın ana hedefi CHP yönetimi, CHP’li belediyeler, belediye başkanları ve Cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıklayan Ekrem İmamoğlu oldu. Belediyelere operasyonların ardı arkası kesilmedi. İmamoğlu’na diploma soruşturması açılırken yakın çevresi de kuşatıldı. CHP kurultayından CHP İstanbul İl Başkanı’na yönelik soruşturmalara kadar ana muhalefet partisi hedef tahtasına konuldu. Aynı zamanda Gezi Direnişi’nin bir kez daha yargı sopası olarak muhalefete yönelik operasyonlarda kullanılacağı, muhalif gazete ve televizyonların susturulmak istendiği, sokak röportajına konuşanların bile gözaltına alındığı rejim kendisini tahkim etmeye çalışıyor. Bunu yaparken de dost-düşman ayrımını yeniden şekillendiriyor.

Öte yandan HTŞ ve SDG arasında yapılan antlaşmanın yankıları sürerken Şam’da gazetecilik yapan Sarkis Kassargian ve Emekli Diplomat Engin Solakoğlu süreci değerlendirdi.

ABD BASKISIYLA YAPILDI

Her şeyden önce bu sürecin de antlaşmanın da ABD’nin isteği doğrultusunda olduğunu söyleyen Kassargian, “Yapılan antlaşma zamanlama olarak da ABD’nin baskısıyla hayata geçti” dedi. Kassargian, şöyle konuştu:  “ABD, SDG’yi teröre karşı savaşta ortak olarak niteliyor. Colani’nin de Şam’da radikal unsurlar üzerindeki hâkimiyetinin zayıfladığını düşünen ABD, hem Colani’nin gücünü çevrelemek hem de var olan radikal unsurlara karşı oluşturulacak yeni Suriye Ordusu’nda bir denge gütmek istiyor. SDG’yi El Nusra ve IŞİD ile savaşan güçler olarak görmeleri de bu çerçevede önemli. Üstelik sadece Kürtler değil Arap aşiretleri de bu dengeyi kurmak açısından, ABD açısından önemli faktörler”

KAZAN KAZAN İLİŞKİSİ

Anlaşmanın bu kadar hızlı olmasının da aktörler açısından kazanımlarla ilgili olduğunu vurgulayan Kassargian, ABD’nin isteği karşısında taraflar da kazan kazan ilişkisi içerisindeler” dedi.

Kassargian şu ifadelere yer verdi: “Şam yönetimi açısından tam da dünya kamuoyu üzerindeki baskısı artan Colani, bu anlaşmayla tekrar meşruiyet kazandı. Suriye içerisinde de güç mesajı vererek ülke bütünlüğünün kendilerinden geçebileceğini göstermek istediler. Öte yandan ekonomik sıkıntılar içerisinde petrol ve gaz yataklarına da bu anlaşmayla ulaşma hedefindeler.

Kürt hareketi için ise durum tarihlerinde ilk kez bu kadar resmi bir düzeyde anlaşma yapmaları oldu. Deyim yerindeyse varoluşunu belgelendirdiler diyebiliriz. Colani’nin Suriye’deki tüm gruplarla el altından anlaşma yaparken SGD ile aynı seviyede bir anlaşma yapıldı. Colani’nin imzasının yanı başında yer alan Mazlum Abdi’nin imzası da bunu kanıtlar nitelikte oldu.

∗∗∗

KÜRT PARTİLERDEN FARKLI TEPKİLER

Kürt siyasi partilerden de anlaşmaya farklı tepkiler geldi. Rudaw’da yer alan habere göre o tepkiler şöyle:

• Suriye Kürdistan Cephesi: Anlaşma Kürt halkının taleplerini yerine getirmediği, sadece Şam’daki yeni yönetimin güçlenmesine hizmet ettiği ve Kürt halkının haklarını anayasal olarak güvence altına almadığı gerekçesiyle eleştirildi.

• Suriye Kürt Birliği Partisi:  Kürtlere ait hiçbir şey içerisinde yer almıyor. Kürt bölgelerine de atıfta bulunulmamış

• Suriye Kürdistan Demokrat Partisi: “Suriye ölçeğinde olumlu bir adım”  Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ise konuya ilişkin şimdilik bir yorumda bulunmadı.

∗∗∗

TÜRKİYE TARAF OLDU

Suriye Demokratik Meclisi (MSD) Eş Başkan Yardımcısı ve MSD’nin Şam Temsilciliği Sorumlusu Ali Rahmun, cihatçı HTŞ güçleri ile SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşmada Türkiye’nin de “taraf” olduğunu açıkladı.

Rûdaw’a konuşan Rahmun, Türkiye’nin anlaşmayla ilgili bilgilendirildiğini ve gelecekte Suriye’de barışın sağlanmasında önemli bir rol oynayacağını belirtti.

∗∗∗

5 HTŞ’Lİ TERÖR LİSTESİNDEN ÇIKARILDI

Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği ve Emniyet’in de terör listesinde yer alan cihatçı HTŞ güçlerinin 13 militanından 5’i terör listesinden çıkarıldı.

∗∗∗

METİN SİYASETEN KULLANIMA ELVERİŞLİ

Emekli Diplomat Engin Solakoğlu da gelinen aşamanın şaşırtıcı olmadığını ve içeriğinin çelişkiler barındırdığını ifade etti.

Solakoğlu, “Anlaşmanın uygulanıp uygulanmayacağı ya da ne ölçüde ve ne zaman hayata geçeceği ayrı bir soru işareti. Bir de anlaşma maddelerinin yorumlanması konusunda taraflardan çelişkili açıklamalar geliyor ki aslında bu da bölgemiz usulü diplomasi çerçevesinde olağan karşılanabilir. Her iki taraf da kendi tribünlerine “istediğimizi aldık” mesajı veriyor. Anlaşmayı kendi perspektiflerinden yorumlayan kimi çevreler bile örneğin “anlaşma Alevileri güvenceye alıyor” gibisinden bir şeyler uydurabiliyorlar. Demek ki metin yeterince muğlak ve siyaseten kullanılmaya elverişli. Bunun bir diğer anlamı ise, metnin Suriye’nin ve bölgenin geleceği bakımından hiçbir somut iyileşme sağlama iddiasının bulunmadığıdır” ifadelerini kullandı.

COLANİ’Yİ KURTARMA OPERASYONU

Anlaşmanın kıymetinin içerikten ziyade zamanlamayla ilgili olduğunu belirten Solakoğlu, şöyle konuştu: “Suriye’de yönetim el değiştirdiğinden beri yaşanan en kanlı katliamla neredeyse eşzamanlı olarak kamuoyuna duyurulması bu izlenimi veriyor. Lafı çok da dolandırmayalım. Anlaşma bu haliyle Alevi katliamıyla çarşafa dolanan ve Suriye’yi yönetebilme yeterliliği kendisini iktidara taşıyan geniş koalisyon içinde dahi sorgulanan HTŞ ve Colani’yi kurtarma operasyonudur. Mazlum Abdi’nin, Lazkiye sokaklarındaki kurbanların cesetleri henüz kaldırılmamışken bir ABD helikopterine bindirilip Şam’daki masaya kondurulmasının tesadüf olması mümkün değildir.

ABD’nin bu anlaşmadaki rolünün yolcu taşımacılığının bir hayli ötesinde olduğunu tahmin etmek için uzmanlık gerekmez. SDG’nin attığı herhangi bir siyasi adımın ABD iradesinden bağımsız olamayacağını herhalde bölgeyi izleyen herkes öğrenmiştir. Bu bir ABD projesidir. Haliyle bu anlaşma  İsrail’in ve HTŞ’nin “velisi” konumundaki Türkiye’nin bilgisi dışında gerçekleşmemiştir. HTŞ ile SDG arasındaki ABD patentli yakınlaşmanın Türkiye’de devam eden “süreç”le ilişkili olduğu da açıktır. Burada mesele her iki “yakınlaşma”nın halkları, hangi nihai hedef çerçevesinde, nereye doğru sürüklemeyi amaçladığıdır. Sol adına konuşup ABD patentli bu projeden bölge hakları için iyi bir sonuç çıkar diyebilenler hakkında hükmü tarih verecektir. Ben kendi adıma buradan barış filan değil ancak daha büyük bir savaşın hazırlığı çıkar görüşündeyim.

CİHATÇILARLA BARIŞ GELMEZ

Anlaşma uluslararası meşruiyet kurma çabasındaki HTŞ için olduğu kadar Suriye’de ana omurgasını PYD/YPG’nin oluşturduğu SDG için de bir kazanımdır. Uygulanması halinde Suriye Kürtleri için elverişli bir durum yaratacaktır. Bu haliyle Türkiye’deki DEM ana çizgisi tarafından olumlu karşılanması da olağandır. Sonuç olarak etnik milliyetçi bir omurgadan söz ediyoruz. Yalnız içeriği geniş yorumlama çabaları daha çok DEM’in iç çelişkileriyle ilgilidir. Olmayanı icat etmeye gerek yok. Elimizdeki metin Alevi katliamını durduracak bir metin değildir. Cihatçı/mezhepçi kafa yapısını değiştirmesini bekleyenlere ise çok diplomatik bir terim kullanmak gerekirse ancak “iyimser” diyebiliriz. 24 saat önce Alevi katliamları durdurulsun diye gayet haklı olarak sokağa çıkanların, HTŞ’nin elini sıkmak katliama ortak olmaktır diyenlerin, birdenbire bu anlaşmanın savunucusu kesilmeleri, satır aralarında hikmet aramaları ahlaki olmaktan çok en dar ve olumsuz anlamıyla siyasi bir tercihtir.