Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Sera Kadıgil, Genel Kurul’dan konuştu: ‘Şu anda burada bir soygun izliyoruz’

Kadıgil, gazeteci Evren Özalkuş’un sorularını yanıtladı. Türkiye İşçi Partisi (TİP)

Kadıgil, gazeteci Evren Özalkuş’un sorularını yanıtladı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil, bütçe görüşmelerinin devam ettiği Meclis Genel Kurulu’ndan “Evren Özalkuş ile Gerçek” programına canlı bağlanarak “Biz burada şu anda bir soygun izliyoruz. Bizim vergilerimizi çalıp çırpıp patronlara, zenginlere, sanayicilere kendi yandaşlarına nasıl dağıttıklarını olanca açıklığıyla izliyoruz” şeklinde konuştu.

TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda devam eden İçişleri Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığının 2026 yılı bütçelerinin görüşmeleri sırasında, Tele2 Haber YouTube kanalında yayınlanan “Evren Özalkuş ile Gerçek” programının canlı yayın konuğu oldu.

“Şu anda burada bir soygun izliyoruz” sözlerini vurgulayan Kadıgil, gazeteci Özalkuş’un sorularını yanıtlayarak MESEM tartışmaları, 16 TİP’li genç hakkında hazırlanan iddianame, bütçe görüşmeleri, ekonomi ve Meclis’te yaşanan çocuk istismarı skandalı gibi gündem konularına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

‘MESEM DEDİĞİMİZ ŞEY MİLLİ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN’İN UYDURDUĞU BİR ŞEY’

TİP Sözcüsü Kadıgil’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Mesleki eğitim sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde vardır. MESEM dediğimiz şey şu anki Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in uydurduğu bir şey. Bizim arkadaşlarımız, yoldaşlarımız, bu çocuk ölümlerini protesto etmek isteyen, MESEM’lerin derhal kaldırılması gerektiğini düşünen 30 gencecik arkadaşımız gitmişler protesto etmek istemişler. 11 gündür tutuklu benim gencecik arkadaşlarım. İddianameyi yazmışlar, içler acısı bir iddianame. Yetmemiş, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı sosyal medya hesaplarından yarım yamalak bir açıklama yapmış, işine gelen kısımlardan bahsettiği bir açıklama yayınlamış. Yetmemiş, bir de rutin de uygulamaları var, dosyadaki görüntüleri de basın mensuplarına servis etmiş. Bu aslında ne demek? Bizim arkadaşlarımızın yaptığı eylem bunların suçlarını çok güzel ifşa etti ve bir yerlere dokundu demek. 18-19 yaşında gençlerin tutuklu kalması için bu kadar çabalıyorlarsa, yaptıkları eylemin bir karşılığı olmuştur demek hakikaten.

‘GENÇLERİN SİLAHLA KASTEN YARALAMADAN CEZALANDIRILMASI İSTENİYOR’

İşte ‘Sesinizi kesin, oturun’ diyorlar. Gencecik insanlar kamusal bir alan olan bir otelin lobisinde bir basın açıklaması yapacaklar, konu bundan ibaret. 30 kişi girmişler oraya, boyayı silah sayıyor savcılık. Bir Cumhuriyet savcısı bayağı böyle iddianame yazmış ve bakın açıklamalarında eksik bıraktıkları yerler var, onu düzelteyim ben iddianameyi okumuş biri olarak. Basit yaralamadan değil, silahla kasten yaralamadan şu anda cezalandırılmasını istiyor bu gençlerin. Görevi yaptırmamak için direnme suçu yüklenmiş, yani ortada bir de mala zarar verme suçu vardı ama bununla ilgili zaten otel bütün şikayetlerini de geri çekmişti.

Tele1’in başına ne geldiyse, Merdan Yanardağ şu anda niye hapiste yatıyorsa, onlarca gazeteci, onlarca avukat, onlarca siyasetçi, onlarca genç, onlarca yurttaş niye hapisteyse açıkçası bizim genç arkadaşlarımız da o yüzden hapisteler. Çünkü böyle kendine dikensiz gül bahçesi isteyen bir AKP var karşımızda. Her şeyi yapsın, satıp savsınlar, çocukları ucuz iş gücü gibi göndersinler, orada çocuklar ölsün, ama hiç kimse konuşmasın istiyorlar. Bizler de susmayacağız ama, bizim arkadaşlarımız da bunu en net biçimde gösterdi aslında.

ŞU ANDA BURADA BİR SOYGUN İZLİYORUZ’

Ben bütün sunumunu dinledim Sayın Bakan’ın, daha önce komisyon aşamasında da dinlemiştim. Çok kısa bir fıkra anlattı, ben de sizinle paylaşmak istiyorum bu fıkrayı, Türkiye’de vergi adaleti sağlanmış. Bunu Mehmet Şimşek söyledi, yani gülüyoruz artık ağlanacak hâlimize. Bütçe dediğimiz şey aslında Meclis’in özü. Açık konuşayım, ben Meclis’e girene kadar bütçenin ne olduğunu, ne işe yaradığını pek anlamıyordum. Bizim cebimizden, sizin maaşınızdan, aldığımız ekmekten, aldığımız gazeteden, her şeyden haraç kesiyor devlet. Bakın vergi kesmiyor, haraç kesiyor. Çünkü mesela pırlantadan yüzde 0 vergi alırken atıyorum sizin, benim kullandığınız ve zorunlu bir tüketim malzemesi olan pedden, tampondan, birçok zorunlu tüketim malzemesinden yüzde 18 vergi alıyor. Bu şekilde, bu ülke vergilerinin yüzde 83’ünü sizin gibi, benim gibi emeğiyle, alın teriyle geçiren insanların maaşlarından ya da dolaylı bir biçimde topluyor. Dolaylı vergi dediğimizde ne? 22 bin lira kazanan asgari ücretli de ayda 2 milyon lira kazanan bir sanayici de aldığı mala aynı vergi veriyor, bunlara da biz dolaylı vergi diyoruz. Yani bu bütçede aslında şunu yapıyorlar. Sizin benim maaşlarımızdan, yediğimiz yemekten, mutfakta kullandığımız tüpten, oradan buradan haraç gibi kestikleri vergileri topluyorlar. Ondan sonra ne yapıyorlar mesela biliyor musunuz? Devlet hastanelerine vermek yerine 18 şehir hastanesi üzerinden müteahhitlere veriyorlar. Kuş uçmayan, kervan geçmeyen havalimanlarına veriyorlar. Kimsenin geçmediği köprüleri garanti ödemesi olarak veriyorlar. Daha acı bir şey söyleyeyim, paramızın üçte birini faiz lobilerine yediriyorlar. Biz burada şu anda bir soygun izliyoruz. Bizim vergilerimizi çalıp çırpıp patronlara, zenginlere, sanayicilere kendi yandaşlarına nasıl dağıttıklarını böyle olanca açıklığıyla izliyoruz. Gerçek budur.

‘‘YALAN SÖYLEYEREK SEÇMENİN İRADESİNİ ÇALAMIYORSAM, BUNDAN SONRA ADAYLARI ÇALACAĞIM’ DEDİLER’

Bütçe adı altında devam eden yağma düzeni o kadar büyük bir tezgah ki bunu kaybetmeyi göze alamıyorlar. Bu kadar gaza basmalarının sebebi, bu kadar baskıyı arttırmalarının sebebi de bu. Eskiden yalanla iktidara geliyorlar, halka yalan söylüyorlardı. Ne diyorlardı? ‘Biz yoksulun iktidarıyız’ diyorlardı, değil mi? Bu yalanları söyleyerek iktidara geldiler ve iktidarı da tuttular. Artık bunun için bu arada bütün basını ele geçirdiler, bunun için bütün yargıyı ele geçirdiler, bunun için gazetecileri en çok hedeflerine koydular, bunun için şu an siyasetçilere tahammül edemiyorlar ve bu fazı geçtiler artık. Şu anda bu yalanlarla, bu ablukayla artık oy alamayacağının farkında olunca ne yaptı? İkinci bir faza geçti, ‘Ben artık yalan söyleyerek seçmenin iradesini çalamıyorsam bundan sonra ne yapacağım? Adayları çalacağım’ dedi. Ekrem İmamoğlu’nu çaldı. Yetmedi. Ekrem İmamoğlu’nun etrafındaki şoföründen, asistanından, reklamcısından kim varsa hepsini çaldı, aldı, hapse koydu. Yetti mi? Yok, yetmedi. Bak gerçekten Türk hukuk tarihinde bir ilk bir Can Atalay dosyası. Anayasa Mahkemesi bir değil iki değil üç tane karar verdi hakkında, bir Yargıtay darbesiyle bir vekili içeride tutmaya devam ediyorlar.

‘AKP PATRONLARIN, ZENGİNLERİN PARTİSİDİR’

Adalet ve Kalkınma Partisi patronların partisidir. Ne iddia ettikleri gibi Müslümanların partisidir ne iddia ettikleri gibi yoksulların, halkın partisidir. Adalet ve Kalkınma Partisi zenginlerin partisidir, patronların partisidir, büyük sermayenin partisidir. MESEM’de niye ısrar ediyorlar biliyor musunuz? İşlerine gelen bir yön var burada. İnsanları üç kuruşa muhtaç ettiler, emekli maaşı 16 bin lira, asgari ücret 22 bin lira. Bir evin içerisinde ana, baba, emekli, dede birlikte çalışsa eve giren para hala yoksulluk sınırının altında, e bu evde de bir tane 15-16 yaşında evlatçık varsa görüyor anasının babasının halini, ‘Ben ders çalışıp okul okumak yerine gideyim şurada 6 gün sanayide çalışayım, 3 kuruş mutfak masrafına benim faydam dokunsun’ diyor. İnsanları bu kadar yoksul hâle getirdiler, şimdi bu yoksulluğun üzerinde tepiniyorlar. Bunu yaparken ellerine ne geçiyor? Çocuk emeğini sömürüyorlar. El kadar çocukları asgari ücretin üçte birine çalıştırıyor. Peki bu asgari ücretin üçte biri o patronun cebinden mı çıkıyor? Çıkmıyor. İşsizlik fonundan alıyorlar. İşsizlik fonundan işsiz kalan, işsiz bırakılan insanlara vermeleri gereken parayı alıyorlar, patronlara veriyorlar. Patronlar o parayla MESEM adı altında asgari ücretin üçte birini çocuk işçi çalıştırıyor.

‘BİR KADIN OLARAK SÖYLÜYORUM, MECLİS REZİL BİR İŞ YERİ’

(Meclis’teki çocuk istismarı skandalı) Bu tuzun koktuğunu bize gösterdi. Nerede ne rezillik, nerede ne katliam yaşansa orada bir tane insan oluyor, sanki her şey müthiş gidiyor, her şey onun suçu, ‘Biz onu yakaladık, hapse attık. Bundan sonra her şey güllük gülüstanlıktır’… Bakın bu masalı anlatıyorlar. Soma olduğunda da bu masalı anlatıyorlar, bir kadın cinayeti olduğunda da bu masalı anlatıyorlar, Meclis’te bir çocuk işçi taciz edildiğinde de bu masalı anlatıyorlar. Bakın bu skandal duyulduğu dakika hem meclis başkanının hem meclis genel sekreterinin istifa etmesi gerekiyordu.

8 senedir Meclis’te çalışan bir kadın olarak söylüyorum, burası berbat bir iş yeri, burası rezil bir iş yeri. Üstelik biz Türkiye’deki bütün iş yerlerinin denetlenmesinden, yasalara uygun çalışmasından mesul olan yeriz, değil mi? Bir kadın milletvekili olarak bile burada erkek egemen bir sistemde yaşadığınızı iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Mesela bir tane bakanın ağzının payını verin, bütün erkek korosu ne oluyor? Ağız birliği etmiş gibi ‘Bir bayan olarak sus, ahlaksız, terbiyesiz’, yani anlatabiliyor muyum? Çünkü bir kadın biliyorsunuz ki konuşamaz, bir kadın sinirlenemez, bir kadın haksızlıklara isyan edemez, dizini kırıp oturması lazım… Bu bakış bu Meclis’in içerisinde de var. Ve şu sorunun cevabını vermiyorlar ya, çocuk işi çalıştırıyor ya Meclis! Staj adı altında Meclis’te çocuk işçi çalıştırılıyor.

‘MECLİS’TE YA DA ÜLKEDE YANLIŞ GİDEN HER ŞEYİN SORUMLUSU RECEP TAYYİP ERDOĞAN’

25 senedir ülkeyi olduğu gibi Meclis’i de yönetenler belli. Meclis’te ya da ülkede yanlış giden her şeyin sorumlusu tek ve biricik aslında, tek bir tane sorumlusu var ve onun adı Recep Tayyip Erdoğan. Ve bu benim yorumum değil. Bu kendi talebiydi, ‘Verin bu kardeşimize yetki, görün etkiyi’ deyip bu tek adam rejimini inşa eden sonra da denetimsizlikten, liyakatsizlikten devletin çürüye çürüye, elimizde lime lime, her yerinden dökülmesini izliyoruz, içim acıyarak söylüyorum bunu.”